52. Bölüm

11.5K 953 380
                                    

İkinci günün akşamı bilinmeyen bir numaradan aranmanın verdiği huzursuzlukla geçti. Çünkü konsey benimle iletişime geçmişti ve şu an arabanın içinde Vincent ile birlikte gidiyordum.

Elbette üyelerden herhangi birisi aramamıştı, ben kimdim ki? Onları reddedecek ve Eagle'a adım atmak istemiyorum dediğimde zorlayamayacakları basit bir insan.

Telefonda Eagle'a neden çağırıldığımı sormamıştım, zaten kadın bana bunu söyleyemezdi çünkü kendisi de bilmiyordu. Dediğim tek şey; kapı benim için aralanacaksa Bay Nash ve Axxon Lee'ye de aralanacaktı. Ki bunu kabul etmek zorundalardı çünkü kartlar benim elimdeydi.

Fakat beş dakika sonraki geri dönüş hiç hoşuma gitmemişti. Babamın -kalenin- katılması uygun görülmemişti. Eh, o zaman ben de katılmayacaktım fakat... beş dakika sonraki diğer görüşmemde de sadece Axxon Lee'ye kapının açılacağı belirtilmişti.

Babama hayır diyemezlerdi, babam da isterse içeri girerdi.

Vincent bacağımı sıktı. "Gergin misin?"

Öyle görünmediğimden emindim. "Yo, niye gergin olayım ki? Evet, babam aradığında öyleydim ama şimdi..." Omuz silktim. "Kraliçe benim. İnsan olan benim. Yani bana kalk şunu yap veya bunu sakın yapma deme haklarını babam beni sürgün ederek ellerinden almış bulundu."

"Gelmek istemesinin sebebi de bu bence. Ama konsey senden ne ister hala bilmiyorum."

Onun sesi de benimki gibi sevecendi. İkimiz de suskun olmalıydık lakin masalı birlikte tamamlayıp değiştirdikten sonra soğukluk uçmuş gitmiş, hatta yerine çok daha sıcak bir bağ bırakmıştı.

O kuzuydu, ben de kuzuydum. O kurttu, ben de kurttum.

"Nash kartını oynayabilir miyim?" diye sorunca ona baygın baygın döndüm. "Ne?"

"Hıyarın tekisin."

"Teşekkür ederim. Başka iltifatların da var mı?"

Durduk yere neden hakaret ettiğimi hiç sorgulamadı. "Nash kartını işine gelince oynuyorsun ve hayır, küçük Nash'in küçük... arkadaşı rolünü üstlenip sessiz kalacağıma ölürüm daha iyi. Benim yerime konuşamazsın."

Şimdi o bana o bakışı attı ve bacağımdaki elini kaldırıp bir yaptı. "Arkadaş değil, bıktım bu sözcükten." Sonra iki yaptı. "Sessiz kal diyen olmadı. Seni bir şeye bulaştıracaklarsa, para teklif ederek yapmaya çalışacaklarsa beni ve hatta bütün sürüyü de bulaştırırlar."

Sürü dün gece tekrar toparlanmıştı. Malikaneden çıkmışlardı ve Kev'in ufak tefek çürükler dışında hiçbir şeyi yoktu. Jamie'nin baş ağrısı geldiğim gece geçmişti, Hector değnekleri şömineye atıp yakmıştı. Jamie'den beklenen davranışı diğer üç hödükte birleşerek üstlenmişti. Blaxton elinde koca bir pastayla bize geldi ve pastayı Rose'un önüne koydu. Dördünden bir hediyeydi ve üstünde koca harflerle 'En boktan doktor' yazıyordu. Ama yanında minicik bir kalp vardı.

Fakat Kev'den ayrı bir hediye alan şanslı kız bendim. Jenn'in ağzını aradığını belli eden şekerlerle çıkmış gelmişti çünkü küçükken kaçamak için yediğim şekerlerden bulmayı başarmıştı. Bu sert görünümlü şekerler senin kalbini yansıtıyor dediğinde Hector gözyaşlarına boğulmuş, Jamie ile birlikte kahkaha atarken altlarına işemişlerdi. Blaxton şekerler ne zamandır küfürbaz diye sormuştu ve Vincent... orada bir yerde durup kötü kötü bakmıştı. Gözlerinin altında yatan, başta tek tek nefret ettiğim sürüye olan sevgimden oluşan mutlulukla parlayan kötü bir bakış.

Fakat Kevin'a bokunu çıkarma demişti.

Hector şekerimden bir tane istediğinde ona zırnık koklatmamıştım, kimseye vermemiştim. Vincent beni tehdit etse bile paketime elini sürememişti. Kevin ise ona sırıta sırıta benimle birlikte şekerleri mideye indirmiş, kaşını kaldıra kaldıra ona imayla bakmıştı.

GölgeWhere stories live. Discover now