21. Bölüm

17.2K 1.5K 349
                                    

Öyle bir hızdı ki takip edemedim.

Pençeleri toprağı döverken kaşlarım çatıldı, her yere çamur sıçrattı. Çenesinden çıkacak kadar uzun dişlerini gösterince bağırdım. "Sen ne yapıyorsun? Vincent!" Hançeri elime almak aklıma bile gelmedi.

Refleksi olmayan bir bebek gibi gözümü kıstım lakin o bağırışımla birlikte bir adım önümde kayarak durdu.

Kıpkırmızı gözlerini bana indirirken hırıltılı nefesi kayboldu. Sıcacık üflemesi göğsüme düştü. Bir gözümü yavaşça açtım, başını eğdiğini gördüm. Garip bir ses çıkardı, daha çok mırıltı gibiydi. Başını salladı, gözleri demin çıktığı yere kaydı.

Kafasını kaldırıp uluduğunda ellerimle kulaklarımı örttüm ve eğilmek istedim.

Bu ses... insanı sağır ederdi.

İki büklüm halde dururken bileklerimi birden sıcacık parmaklar kavradı. Kulaklarımdan çekti.

Gözlerine öylece bakıyordum. Islak saçları alnına düşmüştü, yüzünde endişe vardı. Başımı yavaşça aşağı kaydırdım. Yağmur suları omuzlarına çarpıyordu. Üzerinde hiçbir şey yoktu, sadece bir kot pantolon... o da çamurdan kahverengiye dönmüştü.

Konuşmama izin vermeden bileklerimi sıktı, beni kendisine çekti. Göğsüne yaslandım. Vincent hırlar gibi kulağıma konuştu. "Ağaca çıkarsan atlayabilirim, koşarsan sana yetişirim. Benden kaçman imkansız, bu yüzden sadece karşı koyabilirsin."

"Vincent,"

"Jane, kafam çok karışık. Sabahtan beri benimle konuşmuyorsun ama şu an konuşman gerekiyor. Tam şu an."

"Bana saldırdın." dedim göğsünde. Ve şu an isterse kafamı çok rahat koparabilirdi. Ellerinin arasındaydım. Ona sarılıyordum. O ise avucunu başımın arkasına koymuş, hayal olmadığımı anlasın diye parmaklarını oynatıyordu.

"Farkındayım. Özür dilerim. Lütfen başka bir şey söyle." Başımın üzerinde hızlı hızlı soluyordu. Beni o kadar sıkı tutuyordu ki kıpırdayamıyordum. Sanki koşmamı istemiyormuş ama bırakırsa ondan kaçacakmışım gibi.

"Bana ne olduğunu söylemek ister misin?"

"Sinirim bozuk. Çok... sinirim bozuk. Ne olduğunu bile anlayamadan kendimi burada buldum."

"Tahmin edeyim, dönüşmek istiyorsun?" Başını salladı. "Şu an kendini sıkıyorsun."

"Şu an dönüşmüyor olmam bile mucize." dedi ama sesinden kendisini zorladığı belli oluyordu. Başımı kaldırıp gözlerine baktım, kıpkırmızı parlıyorlardı. İnanılmaz görünüyorlardı.

Ellerimi birden bırakınca boşluğa düştüm sandım. Omuzlarına avucumu bastırdım, bu soğukta bile aynı vücut sıcaklığını koruyordu. Avuçlarımın altında aldığı her şiddetli nefesi hissediyordum. "Bana ne olduğunu söyleyecek misin?"

"Sana ne olduğunu söylersem kendimi tekrar başka bir halde bulurum."

Gözlerini yumdu, başını diğer tarafa çevirdi. Onu değil, kimseyi böyle bir direniş içinde görmemiştim. Vincent... pek kontrollü değil gibiydi.

"Vincent, bana bak." Ellerimi yanaklarına koydum ama bana mısın demedi. Parmaklarım omzundan aşağı kaydı, onu sarsmak istedim. Lakin omzunun altına, sırtına doğru dokunduğum an pütürlü bir yüzey hissettim.

Kaşlarım çatıldı, yaralandı sandım ama daha çok sert bir deriye benziyordu. Aceleci bir şekilde arkasına adım attım. Ay ışığının sağladığı görüşle sırtını biraz olsun görebildim. Sadece bir saniyeliğine bakmam yetti.

GölgeWhere stories live. Discover now