25. Bölüm

18.1K 1.5K 700
                                    

Vaktim olmadığı için Gölge'ye ara vermiştim, hala aynı yoğunluktayım. Oylarda sorun yok fakat yorum gelmiyor. Boşluk bulduğumda yazmaya çalışıyorum ama böyle olunca yazmak için sebep göremiyorum. Yorum gelmedikçe kendimi sıkıştırmayacağım ve 26. bölümde durduracağım.

**

Bahçemdeki cesetleri kaldırmak için gönderilen grup eve gelmeden kendimi dışarı attım. Bir elimde kendi telefonum, diğer elimde Raphael'in bana verdiği vardı. Vücudumu saran kanları hızlıca temizlemiştim ama kendimi hala pis hissediyordum. Orman yolunun kenarından sabit hızla ilerliyordum. Kapüşonumla örtünmüştüm, hançerimi belime sıkıştırmıştım. Hala kanla kaplı hançerimi.

İki avucumdaki telefonları aynı anda sıktım ve bir tanesinin tuşuna basılı tutarken yürümeyi sürdürdüm. Kendi telefonumu kapattım.

Yağmur yağmaya başladı. Hafif çiseleyerek beni ıslatınca kapüşonumu ucundan tutup aşağı çektim.

Jenn babamı beni görmeye gelsin diye aramıştı.

Mia onu getirmişti.

Jennifer babamın çıkışını planlamış, onu gelmeye zorlamıştı. Lakin Jenn'in bana rüyalarımdaki gibi ihanet etme olasılığı benim kendi kalemi parçalamamla aynıydı. İnanmıyordum. Gözümle görsem bile kabul etmezdim.

Yolun kenarından yürürken bir araba bana doğru yavaşladı, arkamdan geliyordu. Adımlarıma hızını uydurdu, ben durunca o da durdu. Cadillac'ın kapısı açıldı, iriyarı bir adam gözünü bana dikti. Aracı kontrol bile etmeden içeri girdim. Ayağımı yoldan çekmemle Cadillac'ın hızlanması bir oldu.

Başımı perdenin üzerine yasladım ve gözlerimi kapadım. Kollarımı kavuşturup uzun yolculuğun kör bir şekilde geçmesini bekledim.

**

Şehrin dışında, vahşi doğanın göbeğinde ama hayvanların bile uğramadığı ormanın içinde Cadillac durdu. Adam, bundan sonrasını yürüyerek tamamlamamız gerektiğini söyledi ama onu dinlemedim. Kendimi bir ağacın altına atıp dikenli otların içine çöktüm. Bacaklarımı kendime çektim, kollarımı doladım ve başımı dizlerime kapatıp öylece oturdum.

Sürgün edilen bir gölgeyi annemin hatırası için bir kere görmem affedilebilirdi. Ama sürgün edilen bir gölgeye kalenin iç skandallarını anlatmak ve ondan yardım istemek mutlaka cezalandırılırdı.

Bu şekilde ne kadar oturdum bilmiyordum ama iki büklüm durmaktan göğsüm sıkışmıştı. Veya düşünceler nefesimi kesiyordu.

Ağır adım sesleri otları çiğneyerek bana yaklaştı ve tam önümde durdu. Yanıma geçti, benim gibi sırtını ağaca yasladı. Raphael uzun bacaklarını dikenlerin içine uzattığında kendime sarılmayı bıraktım ve ona doğru yaslandım. Kuruyan boğazımdan dolayı sesim hırıltılı çıktı ama daha beteri üzerime gelindiği an ağlayacak olmamdı.

"Dayanamıyorum." dedim. Tek yaptığı kolunu omzuma atıp beni çekmek oldu. İlk defa beni gördüğünde gözlerime bakmamıştı, tam karşısını izliyordu. Ne olduğunu bu kez o da bilmiyordu.

"İlk önce nefes al." dedi, o söyleyince nefesimi tuttuğumu fark ettim. "En kötü halinle tanıştım. En berbat gününde yanındaydım." Kaledeki günleri hatırlattı. Çenemin altından ittirip yüzümü kendisine kaldırınca kaşları çatıldı. Nemli gözlerim onun midesini çalkalandırdı ve hemen ardından öfkeye teslim oldu. "Jane..." dedi intikam dolu bir sesle.

"Bana yardım et." Gözlerimi bileğimle sildim. Bakışları hala temizleyemediğim o kana takıldı.

"Ne istersen." dedi, kanlı bileğimi tutup parmağıyla silmeye çalıştı ama yapışmıştı.

GölgeWhere stories live. Discover now