3. Bölüm

28.6K 2K 357
                                    

1 hafta sonra

Babamla saatlerce konuşmanın, kalede koşuşturmanın ardından kaderime boyun eğerek Cold Lake'e girmiştim. Yokluğumda Seth gölgelerin eğitimini devralacaktı, Riley ise günlük koşuşturma kısmına el atacaktı. Babam kalenin her şeyi olsa da yanına cesurca gidip konuşabilen gölge sayısı çok azdı, kimse onu rahatsız etmek istemiyordu. Seth, Riley ve Jennifer'ın gözünde ise babam gerçek bir aileyi temsil ediyordu. Küçüklüğümden beri Seth ve Riley'nin arasında büyümüş, onların korumacı 'abi' yaklaşımlarıyla yol almıştım. Jenn ise kopmaz parçamdı. Babamın minik kulübesine bile öylesine uğrarlar, sırf onu görsünler, konuşsunlar diye vakitlerini yanında geçirirlerdi. Yani, babamla benim yerime konuşacak, kaleyle uğraşacak birileri varsa onlar Riley ve Seth'ti.

Cold Lake'in tabelasını gördüğümde Jennifer'a göz ucuyla baktım. Hemen arkamdan arabayla geliyordu, ona baktığımı görünce gaza basıp bana yetişti. Camı indirip elini dışarı çıkardı. Bir yandan direksiyonu tutuyor bir yandan da bedeninin yarısını camdan çıkarmaya çalışıyordu.

Yukarı baktı. "Bu lanetli yerin havası bile bok gibi!"

Gökyüzünü grileşmiş bulutlar kaplamıştı ve eve kapanıp depresyona girmek için mükemmel bir gündü. "Önüne bak."

Jenn direksiyonu bırakıp elleriyle ileriyi gösterdi. "Bu yollar bomboş. Gözlerimi kapatıp ilerlemeye devam etsem bile çarpabileceğim tek şey bariyerler olacaktır. Baksana, aklı olan kimse buraya adımını atmıyor!"

Camdan çıkmıştı, sarı saçları rüzgarla geriye uçuyordu.

"İyi tarafından bak, kale çok uzak değil." Neden buraya taşındığımız belliydi. Konsey kaleden uzaklaşmak istemeyeceğimizi biliyordu, Bruce'un da burada kullanıma hazır bir evi vardı. İki taraf için de uygundu, büyücüler ve şekil değiştirenler için fark eden bir şey olmayacaktı.

Sonunda yol kenarlarında arabalar görünmeye başladı. Jennifer telefonundan haritaları açmış, evin yoluna bakıyordu. Asfalt yoldan çıktı, sola ayrılan kıvrıma döndü. Birkaç dakika sonra yeni geçici evimizi gördüm. Çevresinde hiçbir şey yoktu, ormana hemen yanında başlıyordu. Gözlerden uzak, iki katlı müstakil ev bizim için iyi bir seçimdi.

Canlılığını yavaş yavaş kaybeden çimenlerin üzerine arabayı ve motosikleti çektik, evin hemen önünü park yeri olarak kullandık. Üstümüze kasvet yağdıran bulutlara iç çekerek baktım, sonra verandada gözlerimi gezdirdim. Dışarıda oturulabilecek bir alan vardı, bir tane de salıncak görüyordum.

Anahtarları sallayıp merdivenleri çıkmaya başladım ve gıcırdayan kapıyı açtım. Kapının önünde yan yana durduk. Sol tarafta bir üçlü koltuk, iki tane de tekli koltuk duruyordu. Önünde yeni sayılacak bir televizyon vardı. Birkaç küçük dolap, koltukların hemen önünde ahşap bir sehpa vardı. Salon yeterince büyük değildi ama idare ederdi. Ayaklı lambalar gelişigüzel bir şekilde konulmuştu ve tepeden mavi renkli bir avize sarkıyordu. Kapıdan dümdüz gidersem yukarıya açılan merdivenlere çıkacaktım. Hemen sağda ise açık mutfak vardı. Salonla mutfağı ayıran tezgahın üzeri pırıl pırıldı ve yanlarına uzun bar tabureleri yerleştirilmişti. Tezgah çok uzundu, yemek yemek için idealdi. O sandalyeye oturup televizyonu bile izleyebilirdim.

Merdivenlerin yanındaki kapı tuvalet olmalıydı çünkü Seth evi bizden önce gezmişti, uygunluğunu ölçmüştü. Üst katta iki odadan başka bir şey olmadığını biliyordum.

"Eh..." dedi Jenn. Anahtarı kapının yanındaki askılığın hemen önüne konulan ayakkabı dolabının üzerine fırlattım. Tavrım onu sıçrattı. "Evim evim güzel evim?"

"Burası benim evim değil."

"Birkaç ay öyle olacak."

"Bu yüzden buraya ev diyemem. Benim evim kaledir ve kale olarak kalacaktır. Nerede olursam olayım."

GölgeWhere stories live. Discover now