16. Bölüm

20.8K 1.7K 546
                                    

Julian, duvara yaslanmıştı ve tekrar doldurduğu içkisini yudumluyordu. Bruce eli cebinde bir şekilde beni izliyordu ve Claire kiraz ağacından yapılan masaya yaslanmış, kollarını kavuşturmuştu. Vincent arkamızdan kapıyı kapadı.

"Burada kimse bizi duyamaz." dedi Bruce tebessümle. "Herhangi birisi yukarı çıkacak olursa onu ilk ben duyarım."

"Bu yeteneğe ne kadar imreniyorum bilemezsin." diye homurdandı Claire. Diğer kurtların onlar gibi iyi duymadığını bilmiyor muydu? Bana Vincent söylemişti.

Benden önce buraya gelmişlerdi. Bu yüzden hiçbir şey bilmeyen tek kişi bendim. Vincent'a bakayım dedim ama onun tek yaptığı kapının yanına yaslanmak ve orada hayalet gibi beklemekti. "Neden liderleri küçük bir odanın içine gizlice tıkıştırdığını sorabilir miyim?"

"Elbette." dedi Bruce. Jilet gibi pantolonu, bozulmayan ütülü gömleği ve duruşuyla aklımdaki liderlik profiline tamamen uyuyordu. "Aslında parti tamamen yalandı. Sormak istediğim birkaç şey var ve bunu dikkat çekmeden yapamazdım." Kaşlarım kalktı. Sinsi bir duygu sezmedim ama oynamış olması hiç hoş değildi. "Hepimizin birbirimize sorması gereken birkaç şey var... başka türlü sizi çağırsam çok dikkat çekecekti. Şimdi hepimiz kaynaşmak için buradayız."

Claire ellerini arkasına yasladı. "Ne söyleyeceksen söyle Bruce."

Bruce odada yürürken durdu, çenesinde gezinen elini indirdi ve Claire'e tebessümle döndü. "Tamam, mesela haftalar önce bana ait olduğunu bildiğin bir arazide neden ayin yaptığını söyleyebilirsin."

Claire'in rahat duruşu bozuldu. Anlamamış gibi doğruldu. "Ne?"

"Ben de bunu sormanı bekliyordum zaten. Ne? Haberin yok." Hiçbir şey demedim, sadece onları dinledim. "Akademine ait o mavi cübbelerin tipini elbet biliyorum Claire. Bana ait olan, ailemden miras kalan ve kurtlar için kutsal sayılan o bölgeyi iki öğrencin az kalsın lekeliyordu. Kameradan görüldüler, beni uyardılar. Koşup gitmek zorunda kaldım. Adamlarım onları yakalayamamış, buhar olup uçmuş gibi kaybolmuşlar, iz bırakmamışlar. Kayıtlarda yüzleri de kapalıydı ama senin cübbelerini giyiyorlardı."

O konuşurken sadece Claire'in suratına bakıyordum. Ben insanları çözerdim ve bu büyücünün bundan haberi yoktu.

"Bruce, seni temin ederim..."

"Bilmiyorsun." dedi lafını kesip. Bunu Claire yaptıysa, büyücüler ve kurtlar arasında bitmeyen bir tartışma çıkardı ve kale de dahil olmak zorunda kalırdı. Ama Bruce çok sakindi. "Başta sinirlerime hakim olamadım ama bunu yapmak için ne gibi bir sebebin olabilir diye düşündüm çünkü kutsal alanlara benden daha çok kıymet veriyorsun. Orası benim olsa bile saygı duyuyorsun. Yüz yüze sormayı bekledim." Eliyle beni gösterdi. "Ve sonra Jane Lee beni öldürmeye geldi."

Kaşlarım çatıldı, bakışlar bana döndü.

"Ardından kulağıma bir şeyler gelmeye başladı. Mesela, Julian'ın sana ait olan bir kitabı aldığını öğrenmişsin ve onunla kavga etmişsin."

Julian doğruldu. "Görmezden gelmeye çalışıyordum çünkü barış içinde yaşamaya çalışıyorduk. Ama madem buradayız, soracağım... Bir kurt, daha yeni doğan bebeklere verdiğimiz sakinleştiricilerin bulunduğu depoma girip servet verdiğim iksirleri dağıtıyor... O iksirlerin hepsi dönüşümü gerçekleştiremeyen veya acı çeken bebekler içindi. Şimdi hepsi mahvoldu."

Bruce'un kaşları merakla kalktı. "Benim ilgim yok. Daha önce sormamana şaşırdım doğrusu."

"Soracaktım ama konsey çağırdı."

Bruce, hiç tereddüt etmiyordu. Aklındakileri böyle söylemesi ne kadar farklı olduğumuzu bir kere daha kanıtladı. Ben ilk önce diğerlerinin ne düşündüğünü öğrenmeye çalışırdım, ağızlarını arardım ve ancak öyle fikirlerimi beyan ederdim ama Bruce... korkusuz gibiydi.

GölgeWhere stories live. Discover now