38. Bölüm

12.2K 1K 338
                                    

Alaric'in evi hiç de beklediğim gibi çıkmamıştı. O benim için bizi aptal listelere bağlayan, Vincent ile beni zorla yan yana oturtan, büyücüleri evime sokmak mecburiyetinde bırakan ve Blaxton'dan kürk yapmamam için beni tehdit eden birisiydi. Yani ona minnettardım.

Beni ana cadde üzerinden bir patikaya soktuğunda arabanın lastikleri arkada toz bırakmaya başlamıştı. Güzel bir dairede oturuyor sanıyordum. Ormanın içine yaşıyordu ve buraya bir ev bile diyemezdim. Bir tamirhaneyi eve çevirmişti. Onun kitaplara ilgisi olduğu belliydi, aynı zamanda külüstür arabalara da ilgi duyuyordu. Arka kısımda koca panjurlu bir garajı vardı, ön kısmı ise yaşanabilecek bir yer olarak döşenmişti. Hatta evin içi o kadar güzeldi ki şaşırmıştım.

Garajdan giriş yapıyordu, kapıyı açtığında koca bir salon ve mutfak karşılıyordu. Gördüğüm kadarıyla iki odası, bir banyosu vardı. Şaşırdığımı fark etmişti, evi incelememe bir şey dememişti.

Aldığımız hamburgerlerin paketini açarken, biraları yerleştirirken salonda hızlıca gezinmiştim. Yemeği yerken de can alıcı soruyu sormuştu, niye önüne atlamıştım?

Onu hemen geçiştirdim, Zara'nın dediği hiçbir şeyi elbette söylemedim. Birisine sinirlendim sanmıştı veya kaçtığımı düşünmüştü, halbuki ikisi de doğru değildi. Oradan çıkma sebebim Zara'yla aynı masaya zorla oturtulmak istemememdi. Üzerimde etki bıraksın diye söylediği şeyler bir kulağımdan girmiş, diğerinden çıkmıştı.

Vincent'la ne yaşadığı umurumda değildi.

Alaric neden kaybolduğumu, kaleyle aramda ne geçtiğini, sürgünün sebebini de biliyordu ama kibarlık edip bu konulardan hiç bahsetmedi. Cold Lake'e dönmemden memnun olduğundan bahsetti. Ben gittikten sonra kimseyi zaten o eve toplamamıştı. Asıl sebebi yaşanan olaylardı ama hamburger yerken buna ihtiyaç kalmadığından konseye bahsettiğini çıtlattı. Kimseyi zorla orada oturtmak zorunda değildi çünkü herkes zaten birbirinin evindeydi ya da görüşmek için kendileri çaba harcıyorlardı. Benim içinde bulunduğum grup da buna dahildi.

Onunla çok fazla vakit geçirmemiştim ama Alaric'i yabancı olarak görmüyordum. Prefabrik ev hariç vakit geçirmemiştik, ona diğerlerine baktığım arkadaş gözüyle bakamamamın sebebi de buydu sanırım. Fakat onda bir şey vardı. Uzak değildi, tam anlamıyla yakın da diyemiyordum.

Yemek çöplerini götürürken ona yardım ettim, kirlenen bardakları makineye yerleştirirken mutfağın duvarına montelenen rafın üzerindeki resimler dikkatimi çekti. Üç tanesi eski arabaların fotoğraflarıydı. Bir tanesi ise o rafa çok yabancı kalmıştı.

Alaric bardakları yıkarken çerçeveye uzandım.

"Bu sen misin?" dedim ortadaki genç adamı işaret ederek.

Omzunun üstünden bana baktı, başını bir kere salladı ve tebessümle yanıma geldi. Fotoğrafı elimden alıp kendisi baktı. "Evet," Sağında duran küçücük kız çocuğunu gösterdi. "Kız kardeşim." dedi ve gülümsemesi acıyla yayıldı.

Bakışından bile hüznü anlaşılmıştı. Fotoğrafı elime aldığıma pişman oldum.

Göz göze geldiğimizde diyecek bir şey aradığımı anladı. "Evet, öldü. Çok uzun zaman önceydi."

"Ben..."

Fotoğrafı geri uzattı. "Önemli değil Jane. Hatırlamıyorum bile." Bunu kendisini ikna etmek için dediği çok belliydi.

Alaric'in solunda duran, neredeyse onunla aynı yaşta görünen ve elini omzuna atmış kişiyi gösterdim. Alaric'in saçları bu fotoğrafta da ensesinden topluydu. Yanındaki adamın saçları ıslaktı, onun saçlarından daha uzundu, dalgalıydı ve sarının çok daha koyu tonlarındaydı. Yana doğru atmıştı, gülümsemeye çabalıyor gibiydi. Aslında hepsinin yüzünde gerçek olmayan ve zorla oluşturulmuş bir tebessüm vardı.

GölgeWhere stories live. Discover now