33. Bölüm

18.3K 1.5K 387
                                    

Raphael'le olan kısa konuşmamdan sonra eve dönmemiş, sahile inmiştim. Öylesine aramıştı, kendimi toparladım mı, yoksa burası bana daha mı kötü geldi diye sormak istemiştim. Az önceki mide bulantımdan ötürü ona tek kelimelik cevaplar vermiştim, neredeyse konuşmamıştım.

İyiyim, yemek bile yiyorum desem bile bana inandığını sanmıyordum çünkü sesim hem uykusuzluktan hem de başka sebeplerden dolayı az sonra bayılacakmışım gibi çıkmıştı.

Sahilden döndükten sonra odama çıkmış ve birkaç saat de olsa uyumuştum. Duşa girmiştim, saçlarımı taramış ve aromatik kokularla ferahlamaya çalışmıştım. Kişisel telefonum kapalı olduğu için kim beni arıyor görmüyordum ve bu bana yine bir rahatlama sağlamıştı. Jenn, sabah olanları anlatırken hiç sesini çıkarmamış ve o kız her yerden istenmeyen tüy gibi fırlıyor demişti. Kendisi Zara'yla en fazla beş cümle konuşmuştu. O da Blaxton onu zorla Çekiç'e götürdüğünde denk geldikleri içindi. Kalanı merhabalaşmaktı.

Jenn, bir insanın simasını sevmezse kendisini de sevmezdi ve bunu tersine çevirmek neredeyse imkansızdı.

Vincent'ın ne kadar kötü olduğundan detaylıca bahsetmedim, aramızdaki konuşmayı da kelimesi kelimesine anlatmadım ama o elbette konuşmanın ne kadar iğrenç olduğunu fark etmişti. Benim açımdan öyleydi.

Yirmi dört saat evde yalnız kalalım ve eskisi gibi berbat filmleri ardı arkası kesilmeden izleyelim dediğine bunu kabul etmiştim.

Henüz hava kararmamıştı ama ikimiz de uyku saatimiz gelmiş gibi mayışmıştık. Battaniyelere sarılmış biçimde boş boş televizyon izlemenin iyi geleceğini düşünmemiştim. İkinci filmin ortasında uykum gelmeye başladığı için sadece bir dakikalığına odama çıkmak, elimi yüzümü yıkamak istemiştim.

Fakat odamda geçirdiğim otuzuncu saniyede bahçeye bir arabanın girdiğini duydum.

Sinirle başımı kaldırdım, aynada kendimi gördüm. Bu herkesin öfkeli bakışlar olarak nitelendirdiği ifademse çok haklıydılar, birazdan birisini parçalayacakmış gibi görünüyordum. Kurtlara yalnız kalmak istiyorum demek hiç işe yaramıyordu, onlar da istenmeyen tüy gibiydi.

Yüzümü bile kurulamadan odadan çıktım, merdivenleri gürültüyle inerken Jennifer'ın kapıya yürüdüğünü duydum. "Kaç kere daha söyleyeceğim bilmiyorum ama yalnız kalmak istiyorum dediğimde gerçekten yalnız kalmayı..." Merdivenin son basamağında kaldım, aynı zamanda Jenn kalp krizi geçiriyormuş gibi geriye gitti.

"Raphael?" dediğini uğultu gibi duydum.

Yaşadığım şokun bir başka halini yüzüne tamamen yansıtıyordu. Kapıyı açtığında görmeyi beklediği Raphael değildi.

Eli ayağına dolaşmış biçimde orada öylece durdu. Uzaklaştırılan bir gölgeydi, karşısında ise sürgün edileni duruyordu. Fakat o uzaklaştırıldığı için onu öldüremezdi, bunu yapabilecek olsa bile kolunu kaldıracağını sanmıyordum çünkü yapmaması gerektiğini söylemiştim.

Jennifer krize girmemek için nefesleri üst üste çekmeye başladığında Raphael'in kestane rengi gözleri ona indi. Karşısında dimdik duruyordu, üzerinde görmeye alıştığım bir takım vardı ve özenli görünüyordu. Her zamanki gibi. Elini cebine atmış, burada olması çok doğalmış gibi bakıyordu. Halbuki Mia onu bulamasın diye köşe kapmaca oynamalıydı. Jenn onu öldürmeyebilirdi ama diğerleri burada olduğunu öğrenirse kale evime koşardı.

Raphael gülümsediğinde gözleri kısıldı. "Beni gördüğüne ne kadar da sevindiğin bakışlarından okunuyor Jennifer. Hiç mi özlemedin?"

Jenn kapıyı öyle bir sıktı ki menteşelerinden ayrılacaktı. Yürümeye başladım. "Siktir git. Defol git. Ne işin var burada? Git!" diye soludu Jenn.

GölgeWhere stories live. Discover now