55. Bölüm

9.5K 1K 358
                                    

Bundan sonra bazı bölümler kısa olabilir. Eğer çok kısa bir bölüm olursa ikincisini de aynı gün içinde atarım, tabii oya ve yoruma bağlı olur. Hatta fazla kısa olursa günde üç bölüm bile atabilirim, bilemiyorum. Aynı uzunluktan devam da edebiliriz, henüz bölümlere bölmedim. Sonra çok kısa bölümdü diye mesaj alıyorum, önceden söyleyeyim. 

İyi okumalar!

**

Akılları başlarında olduğu her hallerinden belli olan kurtlar beni aralarına kıstırmıştı. Ellerimin üzerinde kumaşına aşina olmadığım bir sargı vardı. Gözlerimi bağlamamışlardı ama keşke bağlasalardı. Görmeme izin veriyorlardı çünkü bunu anlatamayacağıma, sırları açığa kavuşturamayacağıma inanıyorlardı.

Dönüşen ve dönüşmeyen bir sürü kurt... tepelerinde oturan üç kadın vardı, onlar hemen dibimden ilerliyorlardı ve yaylarına oklar takılıydı. Yürümediğim takdirde beni ya bu kurtlar ağızlarında, dişlerini geçirerek yürütecek ya da beynime bir ok saplanacaktı.

"İnsan mı?" dedi duvarın önünde konuşan adam yanındaki enteresan kıyafetli herife.

Saçlarıyla gözleri örtülen, ilk defa konuşan ve beni uzaylıymışım gibi inceleyen kişinin bir büyücü olduğunu bilmek için sormama gerek yoktu. Aynı anda bana döndüklerinde yavaşladım, yavaşladığım için kulağımın dibinden bir kurt hırladı.

"İnsan." dedi adam sarışın olana. "Ama... bilemiyorum. Farklı bir enerjisi var. Öldürelim mi?"

"İnsan olduğuna emin misin, değil misin Marcus?"

"Eminim. Evet."

Sarışın durunca herkes durdu. Önümdeki kurt yığınını aşıp bana ulaştı. Çenemin altından zımpara gibi parmaklarını bastırdı ve öyle bir sıktı ki yanaklarım içine göçtü, bir an çığlık atacaktım. Gözlerime, bütün suratıma bakarken tek yaptığım öfkeli nefesimi hızlı hızlı çekip vermekti.

Dudağının kenarı kıvrıldı ve çenemi ittirir gibi bıraktı. "Götür onu. Ne öğrenmek istediğimi biliyorsun. Cevaplamasını sağla."

"Konuşmazsa?"

"Konuştur o zaman, Marcus." Arkasını bana döndü ve tekrar ileri geçti. "Fiziken acı çekmezse, ben de zihnine acı çektiririm. Hamyam'ı tozlaştırıp hazırda tutun."

Hamyam?

Gözlerim kocaman açıldı, tepemdeki kurt salyalarını akıtsa bile ilerlemedim. "Hamyam mı?" dediğim an adam ilerlemekten vazgeçti. Bana kaşını kaldırıp baktı, şüpheye düşmüş gibiydi.

Topuğunda döndü. "Tatlı Canavar, Hamyam'ı biliyor mu?" Hiçbir şey söylemedim. Boyuma insin diye belinden eğildi, çok uzundu. Üzerinde yakası açık ve eskimiş bir gömlek, altında çamura bulanmış botlar vardı. Sarının en koyu tonundaki dalgalı saçları topluydu ama yarısı atkuyruğundan çıkmıştı. Gözleri elaydı, değişik bir tondaydı. Sesi bile bana kendi tarafımdaki adamların sesini yansıtmıyor, buz tutmama sebep oluyordu. "Söylesene, sevgilim. Hamyam nedir?"

Bunca yıllık hayatımda ilk defa karşımdaki kişinin gözlerine bakamadım. Bu adamdan akan enerji neyin nesiydi böyle? Gözlerimi çenesine kaydırdığımda tebessüm etti. Hemen dudağımın önünde, nefesi beni yıkadı.

"Sana ne olduğunu göstermemi ister misin?" Saçımı tuttu, kulağımın arkasına attı. Bizim konuşmamızı çevredeki herkes duyuyor, herkes bekliyordu ama kimse buraya bakmıyordu. "Daha iyisi... seni tanıştıracağım. Eğer benimle konuşmazsan, attığın çığlıkların her birisini Hamyam'a borçlu olacaksın." Tekrar doğruldu. "Bunu istemezsin. Kollarını koparmamı tercih edeceksin."

GölgeWhere stories live. Discover now