72. Bölüm

4.1K 716 345
                                    

Saç diplerimde gezinen sıcacık parmaklar güzel bir ritim yakalamıştı. Uykumun içinde bu dokunuşu arıyordum. Neredeyse üç gündür yatağımdan kalkmamıştım. Annemin çığlıklarını duyduktan ve tuvalette az kalsın kendimi öldürmemden sonra Vincent yatağıma beni yatırmıştı ve beni bırakamıyordu.

Buraya mahkumduk.

Artık bana dokunuyordu çünkü dokunsa da dokunmasa da bir şekilde görüşlere çekiliyordum. Başta temas gerektiriyordu, ben aklımı kaçırmaya yaklaştıkça görüşler daha kaçınılmaz olmuştu. Şimdi yüzlerini görmeme bile gerek yoktu. Yattığım yerden kafamı kaldırmasam da kendimi birdenbire Jamie'nin anılarında bulabiliyordum. Jamie evde bile değildi.

Vincent'ın bacaklarının arasında yatıyordum, beni okşuyordu. Bu yataktan çıkmak istiyordum ama kendim için değil. Onu ne hale getirdiğimi biliyordum. Henüz kendi değişimine alışamamıştı ama yine de beni terk etmiyor, dönüşmeyi reddediyordu. Çıkarsam o da bu duvarların arasından kurtulurdu. Kapalı kalmaktan nefret ediyordu.

Gözkapaklarım gördüğüm rüyanın etkisiyle titrediğinde Vincent beni sevmeyi bıraktı ve yüzüme eğildi. Bunlar rüya değildi. Bunlar geçmişin izlerini taşıyordu. Artık o kadar zıvanadan çıkmıştı ki tanımadığım insanları bile görür olmuştum.

Mizu Lee, kafamın içine taht kurmuştu ve onun kaledeki eğitimlerinden bir türlü çıkamamıştım. Galea, geçmişin altın niteliğinde olduğunu söylemişti. Evet, öyleydi. Mizu'nun eğitimlerinin ne kadar farklı olduğunu görmüştüm, öğrenmiştim. Fakat o geçmişten çıkamadan bir başka dalga aklıma çarpıyor, beni çok farklı diyarlara sürüklüyordu: Duvarın ötesine, Shun'dan onlarca yıl sonraki baskına, onların ölümüne ve daha beterine, işkencelerine.

Xavier'ın bana anlattığı her şeyi, her detayı, her mektubu... bir bir görmüştüm. Bir kadının gözlerinden izlemiştim. Takuma'nın duvarı aştığına Gonzao Carter'ın yerine geçip şahit olmuştum. Ambarlarınız dolu mu diye sorduğunda, onun yaşadığı rahatlamayı yaşamıştım. Onun korkusunu hissetmiştim.

Bir başka akıntı beni alıp annemin yerine tekrar koymuştu. En dayanılmazı da buydu. Annemi gördüğümde o ruh halinden çıkamıyordum. Çığlıklar atıyor, yeter diye bağırıyordum ama onun benimle olan konuşmasına şahit olmaktan alıkoyamıyordum.

Ağlıyordum. Bunları yaşamamak, geçmişte boğulmamak için hançerime sarılıyordum. Fakat hançerin parmaklarımda olduğunu çoğu zaman fark etmiyordum. Gözlerimi birden açıp derin bir nefesle doğrulduğumda, o rüyalardan çıktığımda, hançer tam boğazımda ya da ellerimde oluyordu. Vincent beni tutuyordu, o sırada kendime geliyordum. Kendimi kesmemden önce beni durduğu o ana çok şahit olmuştum.

Bu onu daha beter öldürüyordu.

Ben acı çekiyordum fakat o da sürekli kendi canıma tereddütsüz kıyabileceğimi izliyor, buna engel olmak için uyumuyordu.

Bir ara kendinden geçip uykuya yenik düştüğünde Bruce yanıma yerleşmişti. Odada Seth ve Mia'yı da görür gibi olmuştum. Sürü zaten buradan ayrılmıyordu. Vincent uyurken, Bruce beni gözlerken, tekrar bir rüya görmüştüm. Hançeri kaldırıp çığlık attığımda Bruce beni tutamamıştı. Bir kurt adamı bile engelleyebilmiştim ama daha kötüsü, hançeri ona sallamıştım. Jenn ona bağırmıştı. Bruce'a sakın seni çizmesine izin verme demişti.

Bruce beni tutamadığı için Vincent'ı kaldırmıştı. Az kalsın onu da çiziyordum ama onu öldürmeye hançerin gücü yetmezdi. Lakin kaşındaki çiziği görmek beni yatıştırmıştı. Üzerinde yara bırakan ben olamazdım.

Kolumda ufak bir dokunuş hissettiğimde mırıldandım. Birkaç dakikadır geçmişin sularında yüzmüyordum.

"Yap şunu." dedi Vincent. Yatak ağırlıkla çökmüştü. Odada birkaç kişinin nefesi yankılanıyordu ama yanıma oturan diğer kişi nefesini tereddütle tutmuştu. "Dozu iyi ayarladın mı?"

GölgeWhere stories live. Discover now