18. Bölüm

18.7K 1.5K 356
                                    

Gözlerimin önünde sıkı sıkıya bağlanmış kumaş parçası vardı. Nerede olduğumu asla bilmiyordum, bildiğim tek şey yolun üç saatten fazla sürdüğüydü. Başım aşağıda, ayaklarımı görmeye çalışarak yürümüştüm ve arabadaki adamlardan birisi bana yardımcı olmuştu. Üst kata çıkmıştım, bir odaya girmiş olmalıydım ve üzerime kapı kapanmıştı.

Raphael'in adamı odadan çıktığı an gözlerimdeki bandı çektim ve çevreme baktım. Ahşap evdi, yatak odasındaydım. Küçük bir çalışma masası, iki kişilik yatak, bir sandalye ve başka hiçbir şey yoktu. Burası Raphael'in kaldığı yer olamazdı, belki de beni getirmek için seçmişti.

Odada bir tur döndüm, dışarıya bakmadan perdeleri kapadım ve odanın ortasına geri geçtim. Arkamdaki kapı açılana kadar hiç kıpırdamadım.

Yavaşça açıp içeriye doğru bir adım attı. Gözlerimi kapatıp nefesimi topladım. "Jane," Adımı söylemesinin hemen ardından ona döndüm.

Kapının tam önünde duruyordu. Uzun bacaklarını siyah takımının parçası olan pantolonu sarıyordu ve üzerinde en ufak kırışıklık olmayan bir gömlek vardı. Kestane tonlarındaki düz saçları özenle yapılmış gibiydi ve saçlarından bir ton bile farklı olmayan gözleri tam üzerimdeydi.

Birkaç saniye ne o konuştu ne de ben. Sadece birbirimize baktık. Lanetli bir ilişki ama yıllar süren bir alışkanlıktı. En zoru da, alışkanlığımı bırakmak olmuştu. Yanıma ne zaman baksam onu görürdüm, düştüğümde herkesten önce elini uzatırdı.

Kapıyı arkasına bakmadan kapattı ve bana doğru bir adım attı. Elektrik yayıyormuşum ve çarpılmış gibi durdu. Suratımın her santimini, bütün vücudumu tadına vararak inceledi. "Saçların çok uzamış." dedi, ilk kelimelerini etti. Elim bir an kabarmış saçlarıma gidecek gibi oldu. Ben saçlarımı uzatmıştım ama o hiç değişmemişti.

Nasıl olur da hiç değişmezdi? En azından sakalları bir milim uzamış olmalıydı. Sanki kalede karşıma çıkmıştı.

Ona olan öfkemi gözlerimden görebilirdi. Hızlı hareketlerle üzerine yürüdüğümde duruşunu hiç bozmadı, başını bile indirmedi. Az kalsın ona vuracaktım. Sadece gözleriyle izledi. "Beni aramamalıydın."

"Hiçbir şey olmaz."

"Hiçbir şey olmaz mı? Hançeri bulmakla bile uğraşmamalıydın."

"Bunu yaptığıma memnun değilmişsin gibi konuşma. Hep böyleydin. Benim için bir şey yapma diyordun ama yaptığımda içten içe mutlu oluyordun. İçin rahatladı ama belli etmiyorsun." Gözlerimi parlak kestane gözlerinden indirdim, şimdi gömleğiyle bakışıyordum.

Ona asla yalan söyleyemezdim, asla kendimi başka şekilde izah edemezdim çünkü Raphael beni Jenn kadar iyi tanıyordu, hatta onun görmediği yönlerimi biliyordu çünkü o, benim nişanlımdı.

Benimle yavaş yavaş, emin adımlar atarak yakınlaşmaya çalışmıştı. O, ana takımın en genç üyesiydi. Ben takımın liderliğini almadan önce içerideydi. Raphael, gölgelerin arasında parlayan bir yıldızdı lakin takıma ben de dahil olduğumda çok daha fazla çalışmaya başlamıştı. Liderliğe geçtiğimde ise uyumamış, antrenman yapmıştı. Geceleri onunla karşılaştığım çok olmuştu ve odama dönerken küçük sohbetler edip durmuştuk. O, benim alışkanlığımdı. Yanıma ne zaman baksam diğerleriyle birlikte onu görürdüm. Benim yanımda Riley, Seth, Jenn ve Mia vardı lakin onun yanında bir tek ben vardım çünkü hep yalnızlığı seçmişti.

Zekası küçümsenemezdi. Yeteneği, gölgede kalamazdı. Bu yüzden görevlerin yanı sıra Mia ile birlikte çalışırdı ve Mia, Raphael kendisinin çözemediği her sorunu çözebildiği için ona imrenirdi lakin asla belli etmezdi çünkü biz bir takımdık.

GölgeWhere stories live. Discover now