Bölüm37-Kolye

3.3K 270 33
                                    

Ne kadar yürümüştük hiçbir fikrim yoktu. Kulübeyi bulmuştuk. Çok eski olduğu belliydi. Sanırım Samuel'den sonra da burası kullanılmıştı. Tamir edilmiş olmasaydı şimdiye kadar ayakta durabileceğinden emin değildim. Kulübe o kadar da küçük değildi. Samuel'in işlerini rahatlıkla yapabileceği bir mekandı. Gündüz olması işimize gelmişti. Rahatlıkla kulübeyi inceleyebilecektik. Babam ile beraber kulübenin içine girerken, Brandon'da kulübenin etrafına bakıyordu.

"Buranında bir gizemi var?" dediğinde babama güldüm. Kaşlarını çatarak o da bana gülümsedi.

"Burası büyük büyük babamız Samuel'e aitti. Normal olmasını nasıl bekleyebilirsin ki?"

"Haklısın." diyerek kulübenin içini incelemeye başladı. Babam etrafa bakarken ben de tahta tezgahın üzerinde ki aletlere bakıyordum. Bir sürü balta, çekiç, çivi gibi aletlerle doluydu. Bir aletten bir kaç tane vardı. Çeşit çeşitlerdi. Burası hala kullanılıyor olabilir miydi? Eğer kullanılıyor olsaydı Alekos ve Lena nasıl burada kalabilmişlerdi?

Alekos ve Lena'nın sakladığı her neyse hep kafamın içinde dönüp duruyordu. İkisinin de söyledikleri mantığa uyuyordu ancak yine çelişkili olan şeyler vardı.

"Burada aletlerden başka bir şey yok." dedim. Babam yanıma gelip tezgahın üzerindekileri incelemeye başladı. O sırada Brandon yanımıza gelmişti.

"Kulübenin etrafında tuhaf olan bir şeye rastlamadım."

"Şuradaki raflara da göz atalım evlat," Babam Brandon'a rafları işaret etmişti. İkisi raflara bakarken elime göre olan bir baltayı elime alıp elimde çevirmeye başladım. Tek elimle baltayı alıp başımın üstünde çevirdim ve boşluğa doğru bir tekme savurdum. Belki de bu tür araçlarla çalışmalıydım. Bu zevkli olabilirdi.

Bir an bu balta ile Lanetli Adam'ın başını tek hamle de uçurduğumu düşündüm. İçimde inanılmaz bir zevk oluşmuştu. Onu öldürdüğümü düşünürek elim de baltayı boşluğun için de sallıyordum.

Babamın baltanın başını tutması ile durdum. Kaşlarını kaldırarak bana bakıyordu. Tüm dişlerimi göstererek babama gülümsedim. Başını iki yana sallayıp güldü. Elimdeki baltayı alıp yerine koydu.

"Baltayı sevdim."

"Elinden çıkıp birimize zarar verebilirdi."

"Onunla Lanetli Kaçığın başını uçurabilirim."

"Evet. Yapabilirsin(!)" Babam beni tiye alıp baltayı tezgahın üzerine bıraktı. Gözlerimi devirip Brandon'a baktım. Gülerek bana bakıyordu. O sırada raftan, Brandon'ın başına çarparak bir kitap yere düştü. En azından kitaba benziyordu. Dışı siyahtı. Brandon'ın başını ovalarken eğilip kitabı eline aldı. Babamla beraber hemen Brandon'ın yanına gidip kitabın siyah kapağına baktık.

"Hey, canın çok yandı mı?" diyerek Brandon'ın kolunu tuttum. Başını iki yana sallarken kitaba bakıyordu.

"Bu oradan nasıl düştü ki?" diyerek başını kaldırdı ve rafa baktı. Babam defteri Brandon'ın elinden aldı ve üzerindeki ipi çözdü. Kitabın ilk sayfasını açtığında kitabı kendisine yaklaştırıp inceledi.

"Bu kitapta neyin nesi?" dedim merakla.

"Bu bir kitaba benzemiyor. Bu daha çok..."

"Bu bir günlük." Babam Brandon'ın sözünü tamamlarken defterin diğer sayfalarını baktı. Yine bir günlük bulmuştuk. Peki, bu günlüğün kime ait olduğunu nereden anlayacaktık? Sayfalar da tarih yoktu. Tarih atılmadan günlük yazılmazdı. Şuana kadar kimse bu günlüğü bulmamış mıydı? Alekos ve Lena bu günlüğü mutlaka görürlerdi. İkisi de bize bir günlük bulduğundan bahsetmemişti. Bizden gizledikleri bu muydu?

The Vision (Görüş)Where stories live. Discover now