Alternatif Final Bölümü

3K 186 63
                                    

Merhaba Kahinler! Uzun zaman sonra sizlerle tekrardan buluştuğum için çok mutluyum. Size ufak bir sürprizim var! Evet, ben de çok heyecanlıyım. Uzun zamandır aklımda olan alternatif bir finalim daha vardı. Ancak bunu taa ilk başta yayınlamak istemiyordum. Zamanın gelmesini bekliyordum da diyebilirim. Bu Alternatif Final'i "Eğer her şey Edis Daphne Stark'ın ve Brandon MacAvoy'un istediği doğrultuda gitseydi nasıl olurdu?" sorusuna bir cevap olarakta görebilirsiniz. Devamı gelecek nitelikte bir son oldu çünkü. :) Umarım bu bölümü de okuyup beğenirsiniz. Aklımda çok değişik planlar oluştu. Eğer devamı gelirse bu final üzerinden gelecek çünkü ilk yayınladığım finalden sonra ikinci bir kitap gelemezdi. Finalim ona uygun değildi ancak bu finalden sonra belki yine ufak sürprizlerle karşılabiliriz. Umarım yine yanımda yer alırsınız Kahinler! Sizleri çook seviyorum! 

~~~

 "Is breá liom Soothsayer álainn."

"Is breá liom Soothsayer álainn."

"Is breá liom Soothsayer álainn."

Brandon'ın sesi bulunduğum zindanın her köşesine işlemişti. Sesi kulağım da çınladığında tenim titriyordu. Varlığı kadar yokluğu da etkiliyordu beni.

Tam dört gün önce Cheriour onu yanımdan götürmüştü. Ağlamama, karşı çıkmama, bağırıp çağırmama rağmen Cheriour benimle ilgilenmemişti. Beni duymamazlıktan gelmişti. Zoruma gidense benim hala Brandon için dil dökmeme rağmen kendisinin sesini çıkarmadan Cheriour'a ayak uydurmasıydı. Brandon neden Cheriour'a karşı tepki göstermiyordu? Ya da ona karşı gösterdiği tek tepki sessizliği miydi?

Dört gündür bu zindanda sadece Brandon'ın sesi ile duruyordum. Cheriour, o gün sadece bileklerimi zincirlerden kurtarmıştı. Daha da yanıma uğramamıştı. Yanıma bıraktığı sadece suydu. Dört gündür sadece su ve Brandon'ın sesi ile yaşıyordum.

Derdim bu değildi. Açlığımı önemsemiyordum. Brandon ile aram gitgide daha kötüye giderken ben hala ona tutunmaya çalışmıştım. Ondan nefret etsem de onu kaybetmek istememiştim. Böyle olacağını düşünmemiştim.

İlk defa ölmeden önce ona nasıl veda edebilirim diye düşündüm.

Ona bir veda bile edememiştim. Öpememiştim. En önemlisi ona sarılamamıştım. En çok ona sarılmamı seviyordu. Bu onu rahatlattığı kadar beni de rahatlatıyordu. Onun son kez rahatlamasına yardımcı olamamıştım.

Kendimi suçlu hissetmiyordum. Brandon suçluydu. Cheriour suçluydu. Ramon, Ophira, Asta, Micheal... Hepsi suçluydu ancak ben değildim.

Yüzüme düşen saçlarımı geriye ittim. Artık bunları düşünmeme gerek kalmamıştı. Hiçbir şeyi düşünmeye gerek kalmamıştı. Her şey bitmişti.

Ben de bitmiştim.

Bu gün 31 Ekim. Ölüm günüm.

Yüzüme bir gülümseme yerleştirdim. Bu günü zindanımın içine giren her ruh kutluyordu. Başımı eğerek kutlamalarını kabul ediyordum. Sanırım ruhlarla anlaşabilme gibi bir özelliğim vardı. En iğrencinden en güzeline kadar her tarz ruh şu son dört günde beni ziyaret etti. Cheriour'un yokluğundan olsa gerek rahatlıkla girip çıkıyorlardı zindanın içine.

Heyecanlarını hissedebiliyordum. Samhain başlamıştı. 29, 30, 31...

Kulaklarıma dolan vızıltı gibi sesleri duymamak için avuçlarımla kulaklarımı tıkadım. Bu vızıltılarda neyin nesiydi? Huzurlu bir ölüm bile yaşayamayacak mıydım?

The Vision (Görüş)Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt