Bölüm24-Madayonun Eşi

4.4K 325 41
                                    

Koskoca iki gün. Kırk sekiz saat. İki bin sekiz yüz seksen dakika.

Alex ve Alice hala uyanmadılar. Endişemiz onlar için artıyordu. Bu kadar süredir baygın kalmaları ne kadar normaldi bilmiyorum ama onların baygın olduğu zaman diliminde biz birçok şey öğrenmiştik.

Tristan’ın varlığı hepimizin sinirlerini gerse bile birçok şey bilmesi işimize çok yarıyordu. Bildiklerimizi bir kenara bırakıp Tristan’ın planına göre hareket etmeye başlamıştık. Babam ve Ethan hatta büyükannem bile Tristan’ın dediklerini mantıklı buluyor ona katılıyorlardı.

Lucina bu iki gün boyunca bizimle kalmıştı. Alekos’un sorununu çözmek için elinden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyordu. Lucina’nın bizimle kalması en çok Ethan’ın işine yaramıştı. Her fırsat bulduğunda soluğu onun yanında almıştı. Lucina bundan ne kadar rahatsızdı bilmiyorum ama bence bu ikisi birbirlerinden daha çok çekecekti.

Tim ve Cami. Aralarındaki bağı hala çözememiş olsam bile onların anlaşma yolları her zaman hoşuma gidiyordu. Sürekli tartışıp sonra hiçbir şey olmamış gibi birbirlerine yardım ederek araştırmalarını yapıyorlardı. Bu ikisi arkadaşım olduğu için çok şanslıydım.

Lena ise bu iki gün boyunca Alekos ile beraber takılmış mümkün olduğunca Tristan’dan uzak durmuş ve onunla iletişime geçmemeye özen göstermişti. Nedenini anlıyordum. Lena duygusaldı. Tristan ile beraber olduğu zamanları hatırlayınca istemsizce üzülüyordu. Sanırım bunu hala atlatamamıştı.

Yannis ve Hıçkırık’ım. Burada oldukları halde en son ne zaman onlarla ilgilendiğimi hatırlamıyordum. İkisi büyükannemi yalnız bırakmıyor, ona yardım ediyorlardı. Tek dikkatimi çeken şey ikisinin de büyümüş olmasıydı. Onlarla ilgilenemediğim için suçluluk duygusu içimi kaplasa da onlar anlayış göstererek bunun sorun olmadığını söylüyorlardı. Hatta aksine beraber eğleniyorlarmış. Birkaç kez Ai – Giorgis kilisesine gidip Rahip Philo’nun yanına uğramışlar. O adamın yanına gidebileceğimi pek sanmıyordum çünkü en son kilisesinden büyükbabamın yüzüğünü çalmıştım. Çalmak pek denemez aslında. O yüzük zaten bize ait.

Son olarak Brandon ve ben.

Benim yüzümden Brandon’da yorgun düşmüştü. O lanet günden sonra iki günde sadece dokuz saat uyumuştuk. İkimizin de üzerinde hala yorgunluk kırıntıları vardı. Ayakta duruyorsam bu da Brandon’ın sayesindeydi. Ondan aldığım enerji beni dik tutuyordu. Aynı şekilde o da benden. Birbirimize destek olunca gerçekten de çok şey beceriyorduk.

Büyükbabamın yüzüğünü hala saklıyorum. Apollon’un bana verdiği tüy gerçekten de onun gücünü saklıyordu. Büyükbabamla ilgili hiçbir şey bilmiyordum. Büyükanneme ya da babama bunu soracak vaktim de olmamıştı. Olaylar o kadar karışmıştı ki bir yalanın içinde bin türlü yalan barınıyordu. Birine çözüm bulurken diğeri ortaya çıkıyordu.

Tristan’ın getirdiği günlükler ve Emmanuel’in günlüğünden edindiğimiz bilgileri Brandon, Lucina ve Ethan ile birlikte rapor haline getirmiştik. O günlüklerin hepsini okuyana kadar canımız çıkmıştı. Alekos’un şuan bildiğimiz en büyük babası Castor’un günlüğünü okuyabilmek içinse Brandon ve Ethan gerçekten kafa patlatmak zorunda kalmışlardı. Neden bir Yunan, eski İngilizce ile günlük yazar ki?

Samuel ve Nathaniel’in kim olduklarını henüz bulamadık ama en azından Alekos’un ailesinin geçmişini öğrenebilmiştik. Tristan gerçekten ailesinin üzerindeki bu laneti kaldırmak istiyordu. Dediğine göre aile arası bağları bu lanet yüzünden kopukmuş.

Elimdeki kâğıtları bırakıp masanın üzerinde duran saate baktığımda derin bir nefes aldım. Akşam olmak üzereydi ve biz kahvaltıdan beri raporları hazırlamıştık. Bu sırada Cami, Tim, Alekos ve Tristan’da soyağacı ve ailenin kökeni ile ilgili araştırmalar yapmış, onları rapor haline getirmişlerdi.

The Vision (Görüş)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin