Bölüm42-Ritüel

3.8K 277 46
                                    

Mornie utúlië (darkness has come).

(Karanlık geldi.)

Believe and you will find your way.

(İnan ve yolunu bulacaksın.)

Mornie alantië (darkness has fallen).

(Karanlık çöktü.)

A promise lives within you now.

(Şimdi bir vaat senin içinde yaşıyor.)

Mırıldanarak konağın arka bahçesinde dolanıyordum. Solmuş çiçeklere ve yabani otları inceliyordum. Belki de burası geçmişteki gibi güzel olabilirdi. İmkanım olsaydı burayı güzelleştirebileceğimi düşündüm. Belki de her şey yolunda giderse, yaşarsam bunu yapabilirdim. Sonuçta burası kimseye ait değildi.

Bugün ritüel günüydü. Bu gece hiç uyuyamamıştım. Şuanda güneş doğmak için hazırlanmaya çalışıyordu. Yağmur bulutları gökyüzünü parça parça kaplamıştı. Ben de ritüel için kendimi hazırlamıştım. Giovann'ı o geceden sonra bir daha görmedim ancak etrafımda olduğunu hissetmiştim. Sallanan avizede cabası.

Bugün Alice ve diğerleri de gelecekti. Ritüel başlamadan önce Lanetli Adam'ı bulmak için ormana gidecektim. Tabi, ondan önce Sigmam'ı görmem gerekecekti. Onunla yapmamız gereken bir işimiz vardı. Bunun içinde çok heyecanlıydım. Aslında yapacağımız şeyin işe yarayıp yaramayacağını merak ediyordum. Bugünün yağmurlu olması belki de bu yüzden iyiydi. Sigmamı daha rahat görebilecektim.

"Sesin çok güzel."

Brandon'ın sesi ile hızla arkamı döndüm. Sevgilimin gülen yüzünü inceledim. Gözleri yeni uyandığını belli ediyordu. Yabani otların arasına elini uzattığında kaşlarımı çattım. Beyaz bir papatyayı yabani otların arasından çıkardığında dudaklarım yukarıya doğru kıvrıldı. Bana yaklaştı ve papatyayı bana gösterdi.

"Papatya sana benziyor. Senin gibi aydınlık ve beyaz. Senin gibi çevresi yabani otlarla sarılmış ama hala yaşamaya devam edebiliyor. Yabani otların onu çevrelemesi umurunda değil. Belki de yabani otlar onun canını çok yakıyor ama üstesinden gelebiliyor çünkü aynı toprağa aitler. Aynı senin gibi. O adam sana acı çektiriyor. Sen güçlüsün, onu alt edeceğine inanıyorsun. Bak, onu o yabani otların arasından kurtardım ama artık yaşamıyor. Hayattan kopardım. Senin de böyle olmandan korkuyorum. Seni de kurtaracağım zaman hayatımdan kopup gideceğinden korkuyorum."

"Onu koparmaktansa çevresindeki otları ayıklayabilirdin."

"O zaman da bu papatya ölecekti. Küçükken bir keresinde annemle beraber küçük bir saksıya çiçek dikmiştik. Her gün bakımını ben yapardım. Bir gün Yorkshire'da ki annemin büyükannesini ziyarete gittik. Orada bir hafta kadar kaldık. Çiçeğimi unutmuştum. Ne halde olduğu ya da olabileceği aklımdan dahi geçmedi. Evimize döndüğümüzde ufak ufak yabani otların küçük çiçeğimin etrafında olduğunu gördüm. Üzülerek onları temizledim. Bir sonraki gün çiçeğimi sulamak için geldiğim de onu yerinde bulamadım. Koşarak annemin yanına gittim. Annem kötü koku saldığını ve bir kaç yaprağının döküldüğünü söyledi."

"Çünkü çiçeğin küçük yabani otlarla yaşamaya alışmıştı."

"Evet, ama güzel olan ne biliyor musun?" diyerek papatyayı kokladı. "Papatyalar koparıldıktan sonra kokarlar. Sanırım yeryüzündeki en güzel ölümlerden biri bu."

Aramızdaki mesafeyi kapadı. Papatyayı saçıma tutturup güzel bir öpücüğü bana verdi. İnce ve zarif hareketleri beni etkiliyordu. En azından yapmacık değildi. Kollarımı ona sardım. Başımı yara izinin olduğu yere yasladım.

The Vision (Görüş)Where stories live. Discover now