Bölüm9-Karanlık

11.9K 616 90
                                    

Brandon ile birbirimize o kadar odaklanmıştık ki... Bu anın hiç bozulmamasını diliyordum ancak bu uzun sürmedi. Bir çığlık duyduk. Brandon ile birbirimize olan bakış şaşkınlığa dönüşmüştü. O şaşkınlıkla Brandon'dan bir adım geri çekilerek uzaklaştım. Ona bakmaya devam ediyordum. Şimdi nereden geliyordu bu çığlık?

"Parkın içinden geldi sanki?" dedim emin olmadan.

"Bilemiyorum. Ses yankılandı sinema binasından da geliyor olabilir."

Brandon cevabını verdikten sonra çığlıklar daha da artmıştı. Yine telaşlanmıştım. Böyle mutlu bir an yaşarken bu da nereden çıkmıştı şimdi? Yine neler oluyordu?

İç sesim beni yine uyarıyordu. 'Kötülük olabilir mi? Hani seni öldürmek isteyen şu lanetli yaratık.' Kafamı karıştırmıştı. Olabilir miydi? Sanmıyorum. Beni böyle herkesin içinde mi öldürecekti yani? 'Sanmıyorum. Ayrıca ölümümü hatırlatma bana.' dedim iç sesime. Hiç aldırmadan devam etti. 'Ben sadece gerçekleri söylüyorum. İyi düşün Sigma boşuna seninle iletişim kurmuyor.'

İç sesim bir yandan haklıydı. Sigma'm benimle iletişime ancak kötülük yaklaşınca girebileceğini söylemişti. Kendimi korumalıydım.

Brandon'a döndüm etrafa bakınıyordu.

"Brandon gidelim mi?"

"Gidelim." dedi soğuk bir sesle kolumdan tutarak hızlı adımlarla ilerlemeye başladık.

Kolumu sıkıca kavramıştı, hızlı adımlarla yürüyordu ancak ben ona ayak uyduramıyor neredeyse koşuyordum. Ayaklarım birbirine dolanacakmış gibi olduğunda durdum ve kolumu silktim.

"Brandon neler oluyor? Beni neden böyle çekiştiriyorsun?"

"Özür dilerim ancak başına bir şey gelmesini istemem burada olay varsa bulaşmamamız gerekir ki ben buraya yeni geldim. Bir sorunla karşılaşmak istemem. Anlıyorsun umarım."

Anlıyorum der gibi başımı salladım. Beraber hızlıca yürüyerek parktan çıktık. Sinema binasının önüne geldiğimizde büyük bir kalabalıkla karşılaştık. Sinemanın önünde korku dolu insanlar vardı. Hissedilebiliyordu. Bir de polis arabaları ve ambulanslar...

Ben etrafıma şaşkınlıkla bakıp ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Brandon ise sallanıyordu. Tedirgindi. Yüzü buruşmuş ve tuhaftı. Yine eski haline dönmüştü. Beş dakika önce onda mutluluğun varlığını hissediyorken şimdi bir damla mutluluk yoktu. Yine öfke, kin ve nefret vardı. Bu sefer bir de tedirginlik. Brandon'a bakarken Lena koşarak yanımıza geldi.

"Edis! Brandon! Oh, Tanrıya şükürler olsun ki tek parçasınız."

Lena'nın neden bahsettiğine dair en ufak bir fikrim yoktu. Brandon'a ufak çaplı bir bakış attıktan sonra Lena'ya döndüm.

"Neler oldu? Neden bahsediyorsun?"

Lena cevap vermeye çalışırken güvenlik görevlisi sandığım kişi yanımıza geldi. Uzun iri yapılı ve orta yaşlı biriydi.

"Çocuklar evinize gitseniz iyi olacak. Şanslısınız ki size bir şey olmamış."

Üçümüzde başımızı sallayarak harekete geçtik. Sinema binasının önünden geçerken hala hiçbir şey anlayamamıştım.

"Biraz daha hızlı gidebilir miyiz?" Brandon dişlerini sıkarak konuşuyordu ve adeta tıslıyordu. Kendini kasmıştı ve tedirgindi. Koluna yavaşça ve yumuşakça dokundum. Ürperdi. Gerçekten kendini çok kasmıştı. Gergindi.

"Brandon neden bu kadar gerginsin?"

"Ben sadece böyle ortamları sevmiyorum. Karmaşa içerisinde ve kalabalık ortamlar beni bunaltıyor. Nefes alamıyorum." dedi.

The Vision (Görüş)Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon