Bölüm22-Mucize

7.7K 396 43
                                    

ϟ-ϟ-ϟ-ϟ

Hikayemin başına ilk defa not düşüyorum. Üzgünüm. Trabzona gideceğim için bol olaylı ve uzun bir bölüm yazdım. Umarım beğenir, seversiniz. Vote ve yorumlarınızı bekliyorum! Onlar benim için çok önemliler. Bir daha ki sefere görüşmek üzere! S'agapo!

ϟ-ϟ-ϟ-ϟ

Birkaç ev dışında neredeyse bütün evlerin ışıkları sönüktü. Sokak karanlıktı ve hava hafif serindi. Kollarımı önümde çaprazlarken arada arkama dönüp bakıyordum. Evden çıkmamız zor olmamıştı. Herkes yorgundu ve uyuyorlardı. Bu yüzden kolaylıkla kaçmıştık. Herkesten gizli iş yaptığım için yine pişman değildim. Sonunda ne olacağını tahmin ediyordum. Herkes gizlice bunu yaptığımı öğrendiği zaman pişmanlık duyacaktım.

Sokağı yarılamamıştık ki Alex’e gördüğüm geçiş vizyonumu tamamen anlatmıştım. Ciddi bir şekilde beni dinlemiş arada kafasını sallayarak bana bakmıştı. Onu önemsediğim gibi o da beni önemsiyordu.

“Ai – Giorgis Kilisesi, olduğundan emin misin?” Alex’e bakıp başımı aşağı yukarı salladım. Emindim. Vizyonumda önümde uzun bir koridor ve her iki yanımda da sıralı sandalyeler vardı.

“Ya orada görevliler varsa? O zaman ne yapacağız?”

“Kilise ibadete her zaman açık olduğu için belki birileri ile karşılaşırız. O zaman ibadet için geldiğimizi sanmalarını sağlarız ama orada birilerinin olacağını sanmıyorum çünkü vizyonum da bizden başka kimse yoktu.”

“Ah! Pekâlâ. Tamam. Biraz daha hızlanalım. Bu gece halletsek iyi olacak sanırım.” Alex’in işine odaklandığını fark edince tebessüm ettim. Brandon’a dönüp baktığımda parmaklarını benim parmaklarıma kenetledi ve gülümsedi. Ona karşılık vererek tekrar arkama baktım. Kimseyi görmeyince rahatlayarak önüme döndüm ve Brandon’ın elini biraz daha sıktım.

Köy meydanına geldiğimiz de cebimden büyükbabama ait olan yüzüğü çizdiğim kâğıdı çıkardım ve elimde sıkıca tuttum. Kilisenin önüne geldiğimiz de kapıyı yavaşça ittirdim. Kapı açılınca gülümsedim ve Alex ile Brandon’a gelmesini işaret ettim. Kilisenin rahibinin burada olduğunu sanmıyordum. Burada bizden başka kimsenin varlığını hissetmiyordum. Kilisenin uzun koridorundan sonra büyük salona çıktığımız da durdum. Yeni gördüğüm vizyonum her ne kadar kısa bir vizyon da olsa etkisinden kurtulamamıştım. Alex kolumu sıkıca kavrarken ona baktım ve yutkundum. Brandon, bileğimden tutunca ondan aldığım pozitif enerji ile korkum şimdilikte olsa sinmişti.

Salonun içinde yürürken her iki yana sıralanmış sandalyeleri inceledim. Aynı rüyamda ki gibiydi. Bakışlarımı kilisenin tavanına çevirdim. Burası eski bir bina olmasına rağmen çok hoştu. Hala ayaktaydı ve Yunan kültürünün saf örneklerindendi.

“Yüzük hangi taşın altında?” bakışlarımı Alex’e çevirdiğimde eliyle taşları yokluyordu. Aynı şekilde Brandon’da sol taraftaki duvarı eli ile yokluyordu. Başımı iki yana salladım. Alex’in yanına gidip onun yaptığı gibi duvarı yoklamaya başladım. Uzanabildiğim tüm taşlara dokunduğumda hepsi sapasağlamdı ve yerinden oynamıyordu. Sinirle duvara bir yumruk geçirerek geri adım attım.

“Burada olduğuna eminim!” dedim sıkıntıyla.

“Bundan nasıl emin olabiliyorsun?” dedi Alex sıkkın bir ses tonuyla.

“Eminim, çünkü vizyon gördüm. Büyükbabamın yüzüğünü gördüm. Buradaydı.” Brandon yanıma gelip beni kollarının arasına aldı.

“Pekâlâ, Edis. Baban ya da diğerleri buraya gizlice geldiğimizi öğrenince çok kızacaklar.” Brandon’ın da sıkıldığını hissedince içimde bir şeyler kıpırdandı.

The Vision (Görüş)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin