Bölüm7-Kabus

11.5K 694 131
                                    

Tanımadığım ama bana huzur veren bir yerde uçuyormuşum gibi hissediyordum. Hafif bir meltem esiyordu ve tenimi çok rahatlatıcı bir şekilde gıdıklıyordu. Çevreme bakınarak dolaşıyordum. Bir ormanın içinde bir açıklıktaydım. Güzel kokusunu içime çekerek taze otların arasında yürüyordum. Hatta neredeyse uçuyordum. Açıklığın çevresi çok uzun ağaçlarla çevriliydi. Hafifçe esen rüzgar ağaçların yapraklarını hışırdatıyordu. Bulunduğum ortam o kadar güzeldi ki... Buranın ne kadar güzel olduğunu düşünürken gözlerim üzerimdeki askılı, kısa, beyaz ve saten olan elbiseye kaydı. Gecelik bile denebilirdi. Çok hoş ve rahattı ancak mini elbiselerden bile daha kısaydı. Ben hiç bu kadar kısa ya da açık giyinmezdim ama bu şuanda umurumda değildi. Burası o kadar huzur vericiydi ki ruhumu dinlendiriyordum adeta. Çimenlerin arasında gezinirken... Bir fısıltı...

"Edis..."

Fısıltı bulunduğum açıklıkta yankılanmıştı. Karışık duygular içerisindeydim. Biraz telaş, biraz korku. Etrafımda dönerek çevreme bakınıyordum. Sesin nereden geldiğini arıyordum ama açıklıkta benden başka kimse yoktu. Adımı fısıldayan kişiyi görme umuduyla etrafımda durmadan dönüyordum.

"Edis..."

Bir kez daha... Biri benimle dalga mı geçiyordu? Telaş içerisinde gözlerimi dört açarak açıklıkta beni çağıran kişiyi arıyordum. Bulamıyordum. Kimse yoktu. Orman. Ormanın içinden geliyor olabilirdi. Ormana doğru yöneldim. Fısıltının sahibini bulmalıydım. Dayanamadım ve belki çağrıma cevap verir umuduyla bağırdım.

"Kimsin sen? Neredesin?"

Cevap gelmiyordu. Vermeyecekti belki de... Hayal kırıklığı ile etrafıma bakınırken yine adımı duydum.

"Edis..."

"Evet ben Edis'im! Kimsin? Neredesin? Seni neden göremiyorum?"

"Edis... Ben buradayım, sadece gönül gözünü aç kızım... Aç ki seninle daha iyi iletişim kurabileyim..."

Ellerimi iki yana açtım. Başımı arkaya doğru yatırarak bulutsuz, masmavi olan gökyüzüne baktım. Sitem edercesine belki de alay edercesine bağırdım sinirim ile beraber.

"Ne gönül gözünden bahsediyorsun? Kimsin sen?"

"Kim olduğumu zamanla öğreneceksin kızım... İste kalpten iste. İnan kalpten inan. Odaklan. Beni görmeyi iste ki seninle bağlantı kurabileyim kızım..."

"Neden zamanla öğreniyorum?"

Cevap gelmiyordu. Pes ederek sitemli bir şekilde hafızamı boşaltmaya ve gözlerimi kapatarak odaklanmaya çalıştım.

"Tamam. Gönülden istiyorum ve inanıyorum..."

Serin bir rüzgar esti. Ağaçların yaprakları hışırdadı. Masmavi gökyüzünü bulutlar kapladı. İçimdeki karışık duygular yerini korku ve telaşa bırakıyordu. Ne yapacağımı bilmiyordum.

"Teşekkürler kızım..."

Ses arkamdan geliyordu. Hışımla arkama döndüm. Gözlerim bana oyun oynuyor düşüncesiyle gözlerimi hızlı hızlı kırptım ama hayır, gözlerim bana oyun oynamıyordu. Altın, gümüş, elmas gibi mücevherle süslü, yerlere kadar uzanan beyaz elbisesiyle karşımda uzun bir kadın duruyordu. Yaşını tam belli etmiyordu fakat ne gençti ne de yaşlı. Saçları tüm kızları hatta güneşi bile imrendirecek kadar sarı, dolgun, parlak ve yerlere kadar uzanıyordu.Bembeyaz bir teni vardı ve mavi-gri gözleri beni içine çekiyordu adeta. Kadın o kadar etkileyiciydi ki dilim tutulmuş, kelimeler boğazıma takılmıştı.

"Sen.." diyebilmiştim sadece. Hala gözlerime bakıyordu. Dudakları yukarı kıvrıldı ve göz kamaştırıcı bir şekilde gülümsedi.

"Beni kabul ettiğin için teşekkürler kızım..."

The Vision (Görüş)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin