Bölüm6-Duygusuz

11.3K 735 82
                                    

Alice'in işaret parmağıyla gösterdiği yere bakıp kalmıştık. Diğerlerinin ne tepki verdiğini ya da neler dediklerini algılayamıyordum. Gözlerim sadece O'nun olduğu yere odaklanmıştı. Arkamda neler oluyor bilmiyordum. Sinirlerim tekrar tepeme çıkmıştı. Kafenin karşısındaki büfenin önünde sırtı dönük bir şekilde duruyordu. Uzun, yapılı cüssesini hemen anımsamıştım. Üzerinde geçen gece gördüğüm siyah kot pantolonu ve siyah kapüşonlu hırkası vardı. Kapüşonu yine başındaydı. Onu tanımıştım. O adam kesinlikle Siyah Adam'dı!

Sinirli halimle ne yapmam gerektiğini kestiremiyordum. Bir şey söylemek istiyor ama kelimeler boğazımda tıkılı kalıyordu. Tepki vermek istiyordum ama aşırı gerilmiştim hareket edemiyordum. Kendimi akışına bırakmaya karar verdim. Hışımla doğruldum ve masadan kalktım. Alex, Alice, Lena, Cami ve Tim'in sesini duydum. Telaşlıydılar.

"Edis!"

Ama dinlemedim. Dinleyezdim. Onlara dönmedim. Eğer onlara dönüp cevap verirsem elime geçen fırsatı kaçırmış olurdum. Siyah Adam'ı yakalayamazdım. Madalyonumu çalan bu adamı kaçıramazdım.

Kafenin kapısına gelip, parmaklarım tam kapının tokmağına ulaşıyordu ki kolumdan çekildim. Döndüğümde ise Brandon'ın çatık, öfkeli yüzüyle karşılaştım. Brandon'ın parmakları kolumu çevrelemişti. Bir yandan da acı verici, sert bir şekilde sıkıyordu. Yüzümü ekşittim. Bakışlarımı onun yüzünden, kolumu sıkan eline çevirdim. Yüz ifadem ve tepkimden anlamış olacakki kolumu sıkan elini gevşetti. Yüzündeki öfke de silinmişti. İki elini omuzlarıma koydu ve hafifçe bana doğru eğildi.

"Tamam, iki üç gündür tanışıyoruz belki ama başını belaya sokmanı istemem. Tek başına o adamı takip edemezsin."

"Brandon!" sesim sinirden çatallı çıkmıştı. "Bak! O adam madalyonumu çaldı. Benim olanı ondan almam gerek!"

Brandon buz mavisi gözleriyle gözlerimin içine bakıyordu. Elleri hala omuzlarımdaydı ve bana doğru eğilmiş vaziyetteydi. Bana cevap vermiyordu. Yüzündeki öfke kaybolmuştu ama bana ifadesiz bir şekilde bakıyordu. Duygudan arınmış bakışlarıyla bana bakıyordu. Onda anlayamadığım şeyler vardı. Gözlerim bir an telaş içinde bizi izleyen arkadaşlarıma kaydı. Onlar telaş içerisindeydiler. Onlardaki telaşı hissedebiliyor, anlayabiliyordum ama Brandon... Onda daha deminki öfke dışında hiçbir şey yoktu. Öfkesi silinmişti belki ama onda hiçbir telaş ya da başka bir duygudan eser yoktu. Onda hiçbir şey hissedemiyordum. 

Şu anda onu düşünmemeliydim. Siyah Adam'ın peşine düşmeliydim. Brandon'ın ellerinden kurtuldum ve hızlıca dışarıya çıktım. Brandon'ı ya da diğerlerini dinleyecek değildim.

Bugün burasının tenha olduğunu fark ederek büfenin olduğu yere baktım. Yoktu! Çevreme bakınmaya devam ettim. Yoktu! Gitmişti. Kaçırmıştım. Elime geçen fırsatı kaçırmıştım. Çevreye bakınmaya devam ettim koşmaya başlayarak. Kafenin çevresini dört dönmüştüm. Yoktu!

Sinirim beni alt etmek üzereydi.

Nefesim tükendiği zaman durdum. Sol elimi sol diz kapağımın üzerine, sağ elimi alnıma koydum. Koştuğum için nefesim düzensizleşmişti. Nefesim düzensizleştiği için hızlı hızlı nefes alıyordum. Sanki Dünya'da ki tüm oksijen tükenmiş gibiydi. Akciğerlerime oksijen gitmiyor, nefes alamıyordum. Boğazımda yumrular oluşuyormuş gibi, biri boğazımı mükemmel bir şekilde sıkıyormuş gibi hissediyordum. Yara izimin olduğu yerde dehşet bir acı hissediyordum. Yara izim şu ana kadar olduğundan daha fazla uyuşuyor, köprücük kemiklerimin bulunduğu yere acıyla baskı yapıyordu. Gözlerimi iri iri açtığımda uykumun somutlaşmış halini çevremde hissediyor hatta görebiliyordum. Beyaz bir ışık hüzmesi çevrem de dolanıyordu. Vücuduma yanaşmış ve bacaklarımdan yukarıya doğru geliyor, beni sarmalıyordu. Göz kapaklarıma ulaşınca büyük bir acıyla irkildim. Geçen gece beni neredeyse öldüren o mükemmel acının aynısını yine yaşıyordum. Beynimin içinde hissediyordum. Aynı anda gözlerimde dehşet verici bir şekilde yanıyordu. İstemsizce dizlerimin üzerine düştüm ve başımı ellerimin arasına alarak yere doğru eğildim. Beynimin içindeki o acı, gözlerimin yanması geçmiyor bana eziyet çektiriyorken kulaklarım uğuldamaya başladı. Dünya durmuştu, zaman durmuştu sanki. Hiçbir şey düşünemiyor, algılayamıyor, göremiyor, duyamıyordum... 

The Vision (Görüş)Where stories live. Discover now