Bölüm8-Mutluluk

10.7K 643 108
                                    

Kulaklarım duyduklarıma inanmak istemiyordu. Gözlerimi kapının ardındakilere odakladım. Annem hala parmaklarını saçlarının arasından geçirmiş boynu bükük, bana sırtı dönük bir şekilde hareket etmeden duruyordu. Yüz ifadesini göremiyordum ama kesinlikle iyi olmadığına emindim. Babam hala ayaktaydı ve sandalyeden destek alıyordu. Yüzünde biraz sinir, biraz hüzün biraz ifadesizlik, kararsızlık vardı. Büyük annemse pozisyonunu değiştirmişti. Dirseklerini masaya dayamış, işaret ve orta parmaklarını şakaklarına koyup usulca masaj yapıyordu. Gözleri kapalıydı. Bir şey düşünüyormuş, hatırladığı bir şeyi anlatacakmış gibi bir hali vardı. İnce ve kırlaşmış kaşları çatıktı. Derin nefes alıp veriyordu. Gözlerim babama çevrildi. Sandalyeye sıkıca tutunmuş dikkatle büyük annemin yüzüne bakıyordu ifadesini bozmadan ama artık büyük annemin konuşmamasına dayanamamış olacak ki sert, ifadesiz ama ciddi bir ses tonuyla dökülmüştü kelimeler dudaklarından babamın...

"Anlatmayacak mısın?"

Büyük annemin hareket eden parmakları durdu. Gözlerini açtı ve babama baktı. Kaşları hala çatıktı.

"Uzun zamandır vizyon gelmiyordu... Tanrıların ellerini artık üzerimden çektiğini düşünüyordum. Yanılmışım."

"Ne gördün anne?" dedi kırgın, üzgün, hüzünlü bir sesle annem... Sesi titreyerek çıkıyordu. Neredeyse ağlayacakmış ama kendini zor tutuyormuş gibi bir sesle.

"Tanith. Uzun zamandır ilk defa vizyon geldi. Gerçekleşecek diye bir şey yok..." nefes aldı ve devam etti. "Tamam, anlatıyorum ama Tanith sakin olacaksın. Panik atak geçirmek yok. Tamam mı kızım?"

Annem küçük bir çocuk gibi büyük annemin dediğini onayladı. Başını usulca aşağı yukarıya salladı.

"Çok güzel bir açıklıktaydık. Tanıdık bir açıklık ama çıkaramıyorum. Edis'i görüyorum üzerinde bir gecelikle açıklıkta güzel havanın tadını çıkarıp, güzel kokular salan çayırların arasında dolaşıyordu. Bende oradaydım ama ona yaklaşamıyordum. Yanına gitmek istiyordum ama bir şey beni engelliyordu. Ona sesleniyordum ama beni duymuyordu. Mutlu ve huzurlu bir şekilde dolanıyordu açıklıkta. Sonra birden konuşmaya başladı. Sesi tüm açıklıkta yankılanıyordu. Biriyle konuşuyordu ama konuştuğu kişinin ne sesini duyuyordum ne de görüntüsünü görüyordum. Kimse yoktu. Edis bağırarak konuşmaya devam ediyordu. 'Ne gönül gözünden bahsediyorsun? Kimsin sen?' diye bağırınca anlamıştım. Öteki alemden biri onunla iletişime geçmişti..."

"Bir Sigma..." diye araya girmişti babam sonra da devam etmesi için büyük anneme gözlerini kısarak baktı.

"Evet bir Sigma. Onunla iletişime geçiyordu. Edis sonun da pes etmiş gibi gökyüzüne seslendi 'Tamam, gönülden istiyorum ve inanıyorum.' dediğin de açıklıkta bir rüzgar esti, gökyüzünü bulutlar kapladı. Sonra da Sigma göründü. Tanıyordum, kim olduğunu biliyordum ama çıkaramıyordum. Neyse Sigma, Edis'le konuşmaya başladı. Edis'e kendini yol gösterici yani bir klavuz olarak tanıtmış olmalıydı. Tabi ki ilk görevi olarakta ona kendisini korumasını söylediğini sanıyordum ki bu düşüncem doğruydu. Edis ne yapması gerektiğini soruyordu. Bir an Edis'te kendimi gördüm. Bu çok tuhaftı."

yine duraksadı. Yutkundu. Kaşları çatıldı. Yüzündeki kırışıklıklar meydana çıkmıştı.

"...Birden bir çığlık duyuldu. Edis hemen sese yöneldi. Ben sesi tanımıyordum ama Edis tanıdığını söylüyor Sigma'ya bağırıyordu. Sigma'ya ne yapması gerektiğini soruyordu. Sinirli ve gergindi. Sigma ise son bir kez bir şey söyleyip kaybolmuştu. Edis, Sigma kaybolunca ne yapacağını şaşırmış gibiydi. Sonra koşmaya başladı. Aramızdaki belli mesafe dışında ona yaklaşamıyordum. O koşunca bende koşmaya başladım. Geriden onun peşinden gidiyor, onu izliyordum. Açıklıkta koşturduktan sonra bir anda durdu. Sanki ruhu gitmek istemiyor ama bedeni gitmek istiyor gibiydi ama bu çok uzun sürmedi sese doğru gitti. Bir köprü buldu. Yarı sağlamdı. Üzerinden geçti ve karşı tarafa ilerledi. Bir ormanın içinden geçtik. Tekrar bir açıklığa çıktık. Bir konak vardı. Hangi konak olduğunu biliyordum ama çıkaramıyordum. Uyandıktan sonra anladım tabii. Ophira'nın konağıydı. İçeriye girdi. Ben ilk başta içeriye giremiyordum ama sonra girmeyi bir şekilde başardım. Bir anda kendimi konağın büyük salonunda buldum. Edis'e yakındım ama o beni görmüyordu. Sesleniyordum oradan çıkması gerektiğini söylüyordum ama beni duymuyordu. Olanları izliyordum. Edis, büyük salondan çıkıp hole girdi. Dış kapıyı açmaya çalışıyordu ama kapı kapanmıştı. Açılmıyordu. Pencerelerin birinden çıkmayı planlıyordu. Büyük salona geri dönüp açık olan pencerelere koştu. Hangi pencereye koşsa kapanıyordu. Sonunda bütün pencereler kapanınca loş bir ışık yayıldı büyük salona. Bir adam vardı. Tamamen siyahtı. Yüzü ayırt edilemiyordu. Edis'ten onu kurtarması için yardım istiyordu ama tabi ki Edis kabul etmiyor, geri çekiliyordu. Sonra yerde yatan bir çocuk gördüm. Çocuğun sol göğsünden sağ göğsüne kadar bir yarık vardı. Kanlar içerisindeydi... Edis çocuğu tanıyor olmalıydı. Ona yardım etmeye çalışıyordu... Çocuk onu uyarıyordu. Ona bir şeyler söylüyordu. Sadece Edis'e 'O kötülüğün ta kendisi.. ' dediğini duydum. Çocuk, Edis'e yardım etmeye çalışıyordu ama Edis onu dinlemiyordu. Sonra O siyah olan adam geldi. Bu sefer yüzünü görebiliyordum..."

The Vision (Görüş)Onde histórias criam vida. Descubra agora