Bölüm2-Yeni Çocuk

15.9K 992 124
                                    

  Evin bahçesine girdiğimiz de kendimi tuhaf hissediyordum. Bu eve önceden de gelmiştim ama şuan gerçekten de gözüme değişik geliyordu. Babam kapıyı çalar çalmaz, sanki gelmemizi sabırsızlıkla bekliyorlarmış gibi kapı açıldı. Kapıyı açan Bayan Anna olmalıydı. Çünkü annemin anlattığı kadına benziyordu. Güzel ve alımlı bir kadındı. Hemen arkasındaki de eşi olmalıydı. Gerçekten bir İngiliz beyefendisine benziyordu. Gülümseyerek bizi içeri davet ettiler. Salona geçince tanıştık. Sıcakkanlı insanlardı. Hatta Bay ve Bayan Wright , annem ve babamla o kadar iyi anlaşmışlardı ki koyu bir sohbete dalmışlardı. Sohbet ediyorlarken Bay Paul bana döndü.

"Nasılsın Edis?" Bozuk ama anlaşılır bir Yunanca ile konuşuyordu.

Yeni tanıştığım insanlardan aşırı çekinirdim. Her zaman utangaç olurdum ; ama iyi anlaşırdım.

"Teşekkürler, siz?" diyerek kibarca karşılık verdim. Gülümseyerek bana baktı.

Bu arada dış kapının açılıp kapandığını duydum. Bayan Anna ayağa kalkmıştı ve kapıya doğru yürürken bulunduğumuz odaya sessizlik çökmüştü. Sadece holden konuşma sesleri geliyordu ama anlamıyordum çünkü hem kısık sesle konuşuluyordu hem de Yunanca değildi. Ben bunları düşünürken Bay Paul yerinde kıpırdandı.

"Sanırım oğlum... Dışarıdaydı da kusura bakmayın.." dedi. Annem ve babam sorun yok anlamında kafalarını sallayıp mırıldandılar. Sonrada babam ve Bay Paul tekrar sohbet etmeye başladı. Bu sırada kafamı kaldırıp kapıya baktığımda -içinde eriyebileceğim- bir çift buz mavisi göz ile karşılaştım. Gözlerimin içine bakıyordu ve tepki veremiyordum. Bakışları sıcaktı. Bana bakmaya devam ediyordu ki ben gözlerimi zorlukla da olsa Bayan Anna'ya çevirebilmiştim.

"Oğlumuz Brandon. Brandon yeni komşularımız.." dedi ve bizi tek tek tanıttı. Brandon gülümseyip hepimize selam verdi ama tuhaf bir şekilde konuşmuyordu.

"Edis! Sanırım biraz daha bizim ebeveyn sohbetimizi dinlerseniz çocuklar baygınlık geçirecek..." deyip gülümsedi ve devam etti "...Brandon'la odasına çıkabilirsiniz." dedi. Gözlerim kısa bir süreliğine Brandon'a kaymıştı. Gülümsüyordu.

Annem ve babama baktım. Başları ile onayladıklarını gösterdiler. Eleni ve Yannis hemen doğruldu. Ben de "Peki.." diyerek ve gülümsemeye çalışarak ayağa kalktım, çocukların peşine takıldım. Asıl şimdi kendimi tedirgin hissediyordum çünkü bu çocukla doğru düzgün bile tanışmamıştık ve odasına ilerliyorduk. O ise hiç konuşmuyordu. Dilimizi mi bilmiyordu acaba? Olabilirdi. Sonuçta yabancı bir ülkeden gelmişti ama bir yandan da annesi Yunandı ona bir "merhaba" demeyi bile öğretmemiş miydi? Belki de ilgilenmediği için öğrenmemişti.

Merdivenlerden çıkarken ona baktım. Saçlarının rengi altın sarısından bile güzeldi. Gözleri can alıcı derecede buz mavisiydi. Tanrım mitolojik tanrılardan bile daha göz alıcıydı.. 

Ne düşünüyordum ki.. Ben daha önce hiçbir erkeği böyle süzmemiştim. Ona karşı bir çekim içimde oluşurken bunu nasıl yaptığı hakkında içimde bir fikir yürütmeye çalışıyordum. Filmlerden çıkma sert karakterli oyuncuları anımsatıyordu ama sıcacık gülümseyişinden onun aslında sert bir insan olmadığını hissediyordum.

Ona baktığımı anlamış olacak ki bana göz ucuyla bakarken hemen önüme döndüm ve düşüncelerime son vermeye karar verdim.

Yine sessizlik.... 

Sessizliklerden nefret ederdim. Bu sessizliğin nasıl bozulacağı hakkında bir fikrim yoktu. Konuşmuyordu. Yani dili bilseydi şimdiye kadar konuşurdu değil mi? Ben de İngilizce olarak "Tanıştığımıza sevindim." demeye karar verdim. Evet! Hayır. Yani çok mu resmi olurdu? Olurdu. Aslında öyle dersem bir şey olmazdı. En azından sessizlik bozulacaktı.Ha önce O , ha ben... Beni bunu düşünmeye yine zorlayan oydu.

The Vision (Görüş)Where stories live. Discover now