Bölüm26-Masum Kötü

4.3K 322 57
                                    

“Taze gül kokularını algılarken, tanıdığım bir melodi kulaklarımda çınlıyordu. Vücut ısımın gereğinden fazla olması beni rahatsız ediyordu. Sıcak vücudumun her yerine baskı uyguluyordu. Yansıyan ışıkla yavaşça gözlerimi açtım. Gözlerim anında kamaşırken ışığın ve sıcaklığın aynı yerden geldiğini fark ettim. Şömine yanıyordu.

Rahat ama eski ve nostaljik havası olan bir koltukta uyumuştum. Üzerimde kalın kahverengi bir battaniye vardı. Birbirine paralel uzanan ince koyu yeşil dikişleri olan kahverengi battaniye de bana eskiyi anımsatmıştı.

Sıcağa dayanamayıp battaniyeyi üzerimden çekip koltuğun diğer ucuna bıraktım. Üzerimde yine askılı, kısa ve ince beyaz bir saten elbise vardı. Beyaz tenim saten elbisemin rengi ile uyumlu olduğundan ruh gibi görünüyordum. En azından ben öyle göründüğümü düşünüyordum. Battaniyeyi üzerimden kaldırmam ile şömineden yayılan ısı tenimle hemen iletişime geçmişti. Bacaklarımı koltuğun kenarından sarkıttığımda etrafıma bakındım.

Büyükannemin evi değildi. Tanıdık bir yerdeydim. Yabancılık çekmiyordum aksine kendimi buranın bir parçasıymış gibi hissediyordum. Sanki burada anılarım vardı. Sanki bu yer beni tamamlıyordu.

Buraya nasıl geldiğimi anımsayamıyordum ya da buraya gelmeden öncesi yoktu. Hiçbir şey hatırlayamıyordum. Gariptir ki kendimi aşırı derece de normal hissediyordum. Sanki hatırlamasam benim için daha iyi olacakmış gibi geliyordu.

Tanıdık gelen melodi bir kez daha dikkatimi çektiğin de kulak kesildim. Yakın bir yerden geliyordu. Koltuktan kalkıp sesin geldiği yere baktım. Ayaklarım istemsizce pencereye doğru ilerledi. Pencerenin yanına geldiğimde durdum ve dışarıya baktım. Karanlık bir tek dolunayın yaydığı ışığı yutamamıştı. Ağaçlar siyah görüntüleriyle ve gölgeleriyle korkutucu görünüyordu.

“Show me that you’re human, you won’t break…”

(Bana insanlığını göster, kırılmayacaksın.)

“Like a thief in the light, you can’t hide, you can’t hide from your shadows…”

(Işıktaki bir hırsız gibi, saklanamazsın, gölgenden kaçamazsın.)

“It’s the only thing you own…”

(Bu sana ait olan tek bir şey.)

“And you don’t need to pretend that perfection is your friend…”

(Ve mükemmellik senin arkadaşınmış gibi davranmana gerek yok.)

“ ‘Cause we’re all broken…”

(Çünkü hepimiz kırıldık.)

“We all end up alone…”

(Hepimiz sonunda yalnız kaldık.)

Şarkının sözleri bana geçmişten bir parçayı anımsatmıştı. Ses tanıdıktı. Melodi ve gitar ezgileri daha çok tanıdıktı. Bu beynimin bana yaptığı bir çeşit aldatmaca da olabilirdi. Şarkıyı gerçekten duyduğumu da sanmış olabilirdim. Belki de etrafta bu tanıdık melodi yankılanmıyor olabilirdi de…

Kapı gıcırtısı ile nefesimi tuttum. Bu yerde benden başkaları da mı vardı? Olsa hissetmez miydim? Kâhindim. Hissiyatım gelişmişti. Bir insanın ya da başka bir canlının varlığını hissedebilirdim. Tabi gerçekten bu varlık insan ya da canlıysa.

Tanıdığım birilerinin gölgeleri hafızamda canlanırken kim olabileceğini düşündüm. Tanıdıktı. Bana yakın olan biriydi. Bana herkesten daha yakın ama bir o kadar da uzak durmayı tercih eden biriydi. Beni herkesten daha iyi tanıyan ama benimle tanışmayan biriydi.

The Vision (Görüş)Where stories live. Discover now