Bölüm27-Geçmiş

4.5K 323 31
                                    

Hıçkırık’ın küçük ve bir çift düğmeyi andıran siyah gözlerine baktım. Hıçkırık’ın gözlerindeki yansımama baktım. Suratımda yorgun ve çökmüş bir ifade vardı. Hıçkırık’ı bırakmadan soluma döndüm ve bacaklarımı karnıma doğru çekerek cenin pozisyonu aldım. Burnumu Hıçkırık’ın kırmızı burnuna sürttüm. Başını geriye doğru atıp, dilini çıkardı. Endişeli ve güçsüz halim onu tedirgin ve rahatsız ediyordu.

“Küçüğüm?”

Ethan’ın sesi ile irkildim. Başımı çevirerek yorgun gözlerle ona baktım. Tebessüm ederek yatağımın kenarına oturdu. Olduğum yerde doğruldum ve ona baktım. Hıçkırık’ı elimden aldı ve odada olduğunu fark etmediğim kardeşimin eline verdi. Yannis Hıçkırık’ı eline aldı ve yanıma gelip yanağıma sıcak bir öpücük bıraktı. Tebessüm ederek odadan çıktı.

“Bu gece hiç uyumadın değil mi?”

“Uyumaya korkuyorum.” Dedim içten bir sesle. Bana doğru kaydı ve bana sarıldı. Başımı Ethan’ın omzuna yasladım.

“Gücünü toplamalısın bugün konağa gideceksin.”

“Alekos’u bulacaksınız, değil mi?”

“Bulacağız.” Dedi. Sesindeki umut kırıntılarını yakalamaya çalıştım. “Aurasını görebiliyorum. Söz veriyorum onu bulacağım.”

Başımı çevirip yüzümü boyun girintisine sakladım. Üstüne sinen İskoç viskisinin kokusu genzimi yakmasına rağmen şaşırtıcı derecede rahatlatmıştı. Ona sıkıca sarıldığımda irkilse de hemen karşılık vermişti. Ethan ile uzun zamandır –ya da bana öyle geliyordu- vakit geçirmemiştim. Ona alışmıştım ancak beynim amcam olduğunu kabul etse de henüz kalbim bunu kabullenemiyordu. Bu şeyi onun da yaşadığını tahmin edebiliyordum.

“Ne zaman dışarı çıkacaksınız?”

“Birazdan.” Dedi ve yanağımı okşadı. Kapının açılmasıyla başımı Ethan’ın omzundan kaldırdım. Lena’nın soluk ve asık suratına baktım. Üzülüyordu ve gereğinden fazla çökmüştü. Alekos’a karşı hissettiklerini reddetse de içten içe onun yüzünden erimişti.

“Lucina hazır.” Dedi. Sesi bir fısıltı edasıyla bize ulaşmıştı. İfadesiz bir şekilde kapıyı kapatarak çıktı. Ethan saçlarımı karıştırarak ufak bir sevgi gösterisin de bulunmaya çalıştı. Buruk bir gülümseme ile bana bakınca kendimi zorlayarak ben de ona karşılık verdim.

Ethan odadan çıktıktan sonra üzerimdeki yorganı kaldırdım. Soğuk çıplak bacaklarıma hücum edince titredim. Bacaklarımı yatağın kenarından sarkıttım. Vizyonumun üzerinden üç gün geçmişti. Etkisinden kurtulabilmiş değildim ama Alice’e oranla daha fazla toparlanmıştım ve iyi durumdaydım. Alekos’un ben uyurken ortadan kaybolması aslında hepimizi daha çok etkilemişti. Vizyonuma mı kafa yormalıydım yoksa Alekos’un nerede olabileceğine mi bilmiyordum. Alice’i de sakinleştirmeye ve güçlerini kullanabilmesi için ona yardım etmeye çalışıyorduk. Yine her şey üst üste gelmişti. Çözüme yaklaşmışken işler yine karışmıştı.

O kadar işin içinde en çok Lena’yı düşünüyordum. Buraya gelmeden önceki Lena arasında bir milyon fark vardı. Ciddileşmiş, sertleşmiş ve ifadesizleşmişti. Bu Alekos’un iyi gibi görünüp aslında günden güne güne kötüleşmesiyle paralel gerçekleşmişti. En kötüsü bunu fark edememiştim. Şu üç gündür Tristan, Lucina ve Ethan ile beraber Alekos’u aramaya gidiyordu. Bu onu daha da fazla yoruyordu ancak güçsüzleştiğini bilmesine rağmen pes etmiyordu. Sanırım bu inat aileden kaynaklanan bir şeydi.

Belki de toplasam on saat uyuyabilmiştim şu son üç günde. Brandon her ne kadar bana uyuyabilmem de yardımcı olmaya çalışsa da bu pek işe yaramamıştı. Uyumaya korkuyordum. Uyursam benden habersiz bir şey olacağına ve başımıza yine kötü bir şey geleceğini sanıyordum ya da rüyamda yine o lanetli adamı göreceğimi düşünüyordum. Lanetli adam bilinçaltıma kazınmıştı. Ayağa kalktım. Aniden ayağa kalktığım için olsa gerek başım döndü. Dengemi sağlayıp yatağın ucundaki eşofman altımı aldım ve bacaklarımdan geçirdim. Çıplak tenimle soğuğun temasını kesince üzerimdeki ufak titreme yok olmaya başlamıştı. Önünde büyük kahverengi ayıcık bulunan askılı pijama üstümü çıkarmadan Brandon’ın gri kapüşonlu hırkasını da üstüme aldıktan sonra aynada gözaltları morarmış yansımama baktım.

The Vision (Görüş)Where stories live. Discover now