BÖLÜM45-FİNAL~P1~

6.4K 301 44
                                    

~Final Part 1~

Her hikaye yazıldığı gibi olmayabilir.

Alnımdan aşağıya doğru süzülen bir ter damlacığı burnumun ucundan yere düştü. Etraf loştu ve bulanık görüyordum. Vücudum bitkindi. Duvarlar mı soğuktu yoksa üzerimdeki battaniyeler mi beni sıcak tutmuyordu? Sanırım duvarlar soğuktu. Hala hücrenin içerisindeydim. Yorgundum. Sadece nefes alıp verebiliyordum. Bunun dışında gözlerimi kırpmaya bile mecalim yoktu.

Zorlukla da olsa elimi kaldırıp kendimi yokladım. Zindan soğuktu, duvarlar soğuktu ancak ben terlemiştim. Alnımı sildikten sonra kendimi yokladım.

Cheriour beni öldürmemişti. Hala yaşıyordum. Canlıydım. Hızla nefesimi dışarı verdim. Yüzümde belirsiz bir tebessüm oluştu. Gözlerim az da olsa bulanıktı. Gördüğüm vizyonların etkisiydi. Evet, vizyon görmüştüm ve her şeyi hatırlıyordum.

Karmakarışık hissediyordum. Kime güveneceğime şaşırmıştım. Kim kötü kim iyi bilmiyordum. Ortada kalmıştım. Hatta ortada kalmışlığın ta kendisiydim. Artık her şey bitsin istiyordum.

Kaç gündür uyuyordum bir fikrim yoktu. Pek çok kabuk tadında vizyon görmüştüm. Apollon'un beni yavaş yavaş Cheriour'un ölüm ritüeline -onun deyişiyle kurtuluş ritüeli- hazırlıyordu. Önce kütüphane çıkışında rastladığım çocuğun kim olduğunu görmüştüm. Oysaki kaç defa denemiştim o çocuğun kim olduğunu öğrenebilmek için. Şimdiyse onu rahatlıkla görebilmiştim.

Daha sonrasında okulumuzun yaz partisine gittiğimi görmüştüm. Evet, her şeyi net hatırlıyordum. İkinci büyük vizyonumda duyduğum şarkıyı daha önce orada yarışmada söylemiştim. Bunu Cheriour mu planlamıştı? İnanılmazdı.

Brandon'ın bana hediye ettiği elbiseyi görmüştüm. Ablasının elbisesi olduğunu söylemişti. Belki de gerçekten ablasının elbisesiydi ama bana onu daha önceden de vermişti. Onu ilk defa özel günümüz de giymemiştim. Parti de de o elbiseyi giymiştim. Gerçekten inanılmazdı. Damga izimde rahatsız edici bir uyuşukluk olmuştu.

Partide onu takip ettiğimde bana bazı şeylerden bahsetmişti. Dedikleri hala aklımdaydı. Brandon'ın gerçekten zihin okuma gibi bir yeteneği vardı. Düşündüklerim içine doğmuyordu. Bir şekilde beni yönlendirmeyi de başarabiliyordu. Onun istediği şeyi yapma arzusuyla yanıp tutuştuğumu hatırlıyordum.

Daha sonra ise özel ağaçlarımın oradaydım. Brandon'da oradaydı. Ethan'ın bizim eve geldiği gün evden çıkıp oraya gittiğimde beni nasıl bulduğunu şimdi anlıyordum. Beni hissederek orayı bulduğunu söylemişti. Halbuki zaten önceden biliyordu. Yutkunarak dizlerimi kendime çektim. Brandon neden bana bunu yapmıştı?

Nasıl damgalandığımı görmüştüm. Brandon beni damgalamıştı. Brandon bir Druiddi. Kahin damgalamakla görevliydi. Apollon'a olan inancının nedenini şimdi daha iyi anlıyordum. Bunu anlamamamı sağlamıştı. Beni evime bıraktığını hatırlıyordum. Mini kasamın şifresini benden öğrenmişti. Madalyonumu alabilmek için benden şifreyi öğrenmiş daha sonra da her şeyi unutturmuştu. Gözlerim buğulanınca kendimi sarstım. Ağlamamlıydım. İsteyerek şifremi söylememiştim. Beni yönlendiren Brandon'dı.

Şifremin anlamı neydi? Her sayının bir İskoç alfabesine denk geldiğini söylemişti. O şifreyi küçükken bana Cheriour ezberletmişti. Parkta oynuyorken onunla bayağı sohbet ettiğimi hatırlıyordum. Sonradan bana bunu da unuttumuş olmalıydı.

Bir sonraki gün uyandığım da kahvaltıda annem yan komşularımızdan bahsetmişti. Akşama misafirlerimiz bizi oturmaya davet etmişlerdi. Yeni yan komşularımız Brandon ve ailesiydi. O gün neden garip hissettiğimi şimdi daha iyi anlayabiliyordum. Ya da o gece neden o tuhaf şeyleri yaşadığımı. Brandon'ın bana okumam için verdiği kitabı da kütüphanede görmüştüm. Bilerek onu almama izin vermişti. Aslında her şey planlanmıştı. Sadece ben akılsız bir balık gibi oltaya gelmiştim.

The Vision (Görüş)Where stories live. Discover now