Bölüm17-Korku

6.3K 390 30
                                    

Brandon’ın beline bacaklarımı dolamış, başımı boyun girintisine yaslamıştım. Kollarımı -bana göre sıkıca- Brandon’ın boynuna dolamıştım. O da kollarını belime sarmış ve beni sarsmamaya özen gösteriyordu. Kucağında olmama rağmen hızlıca babamın peşinden yürüyordu. Brandon’ın nefes alış verişlerini duyuyordum. Onu yorduğumun farkındaydım ama kendimde değildim. Acı bir iniltiyle sürekli aynı şeyleri tekrar edip duruyordum.

“Konak… O, konakta… Konakta…” Brandon arada dudaklarını yanağıma kısa bir anlığına değdirip “Şş, buradayım.” Diyordu. En azından ben öyle algılıyordum. Yarı baygın gibiydim ve beynim uyuşuyor gibiydi. Ayaküstü vizyon görmek bu olsa gerek.

Yumuşak bir yere oturtulduğumda etrafımı bulanık görüyordum. Beynim uyuşmaya devam ederken başım tekrar havaya kaldırılıp, indirildi. Gözlerimi tekrar açtığımda başımın Brandon’ın dizlerinin üzerinde olduğunu fark ettim. Başımı yavaşça çevirip Brandon’a baktım. Buğulu görüyordum ama hala yüzünü seçebiliyordum. Hareket ettiğimizde arabaya bindiğimizi idrak etmiştim. Brandon’ın bir eli saçlarımı okşarken diğeri belimdeydi. Belimdeki elini tutunca bakışlarını bana çevirdi.

“Konakta…” sesim fısıltıyla çıkarken yüzümü doğru eğildi ve alnımı öptü. “Biliyorum küçük kâhinim.” Dedi. Nefesi yüzümü okşarken gözlerimi kapadım. Yüzüme değen soğuk sıvıyla rahatladım. Kısa süreli bir vizyon görmüştüm sanırım. Beni bu hale de o getirmiş olmalıydı. Çevrem de ne olup bittiğini yavaş idrak ediyordum ve yarı baygındım. Beynim uyuşuyordu ve kesinlikle iyi hissetmiyordum.

Babamın yumuşak ama yüksek çıkan sesi kulağıma ulaşınca gözlerimi araladım. Bu arada hala yüzüme soğuk sıvı temas ediyordu. Beni rahatlatıyor. Kendime gelmemi sağlıyordu.

“Kendinde mi Brandon?” Brandon başımı nazikçe çevirirken evet der gibi mırıldandı. Avucunu yanağıma yaslayıp başparmağı ile yanağımı okşamaya devam etti. Elinde tuttuğu pet şişeyi görünce boğazımın ne kadar kuruduğunu fark ederek doğrulmaya alıştım.

“Ne oldu?” Brandon beni tekrar geri yatırırken “Su.” Diyebildim sadece. Başımı eliyle hafifçe kaldırıp suyun dudaklarımın arasından kaymasına izin verdi. Su boğazıma değdiğinde boğazımdaki ateşin de geçtiğini hissediyordum.

“Baba, hızlanmalısın. Konağa çabuk ulaşmamız gerek.” Dedim nefes nefese. Brandon şişeyi çekip başımı tekrar dizlerine yasladı.

“Gideceğiz.” Dedi ve nefes alarak devam etti. “Seni eve bıraktıktan sonra gideceğiz.”

“Hayır. Oraya ben de gelmeliyim. Alekos’un bana ihtiyacı var.” Hala nefes nefese konuşurken heyecanlandığımı hissettim. İkisinin de bakışlarını üzerimde hissediyordum. Bakışlarımı Brandon’a kaydırdığımda kaşlarını kaldırmış bana bakıyordu. İçindeki tuhaf duyguları hissediyordum.

“Büyük ihtimalle o adam. Onu tekrar kullanmak için yanına çağırdı. Eminim. Onu o şok halinden çıkarmam gerek. Yani çıkarmamız gerek.” Diyerek doğrulmaya çalıştım. Brandon beni durdurarak koltukaltlarımdan tuttu ve kendine doğru çekip sırtımı kendi göğsüne yasladı.

“İyi değilsin Edis.” Brandon’a dönüp baktığımda “İyiyim.” Dedim. Anlamını çıkaramadığım bir şekilde bana bakarken devam ettim. “Yanımdasın. Şoktan çıktım. İyiyim.” Dedim ve elini sıktım. Bana karşılık verirken gülümsemeye çalıştım. Alekos’un bana gerçekten ihtiyacı vardı. Hissediyordum. Bunu Brandon’a söylemek gerçekten zordu ve onun da bunu kabullenmesi zor biliyordum ama bunu yapmalıydık. Alekos’a yardım etmem gerekiyordu.

“Brandon, canını sıktığım için üzgünüm ama onun gerçekten…”

“Biliyorum, Edis. Açıklama yapmana gerek yok ne hissettiğini biliyorum.”

The Vision (Görüş)Where stories live. Discover now