Muhteşemsin

3.9K 261 157
                                    

Cesetlerin yanına geldiğimizde gülmemek için kendimi sakinleştirdim.

Arkamda bıraktığım şaheser...

Çok güzeldi.

Enfesti.

Tüm duvarlara kan sıçramıştı, cesedin çevresinde bir kan gölü vardı.

Cesede uçuşan sinekler ve pek görünmeyen böcekler bedenin dışına çıkmış, paramparça olan organları yemeye can atıyordu.

Ah keşke o böcekler gibi insanları yiyebilseydim.

Ağzım sulanmıştı ama bunu belli edemezdim.

Lanet olsun insanlık.

"Bence biraz kinliymiş katil." dediğimde sinirle Kral Tan ve Kraliçe Nevra bana baktı.

Kral Tan, "Ben sana bir vazife vermedim mi asker?" diye bağırdığında soğukkanlılık ile "Ben buraya yarışlar için geldim, oğlunuzu korumak için değil." dedim.

Sayılı insan vardı odada ama yine de her şeyi buraya dökmeye gerek yoktu.

Prens Bars, "Katilin halen daha sarayda olduğunu söyleyebiliriz." dediğinde Prenses Açelya, "Ailenizi öldüren katil bu kadar vahşi değildi. Aynı katil olduğuna nasıl emin olacağız?" diye sordu.

Prenses Delfin, "Farklı veya aynı. Abimin katilinin bulunmasını istiyorum." dedi.

Gözünden akan yaşları sildi ve "Abimin onca insan varken öldürülmesine nasıl göz yumabildiniz?" diye sordu.

"Kız kardeşim, annem ve babam öldürüldüğünde de durum aynıydı. Kimse bu kadar toplanmamıştı."

Prens Bars'ın sözü ile Kral Tan, "Oğlum öldü benim. Sizin laf dalaşınızı çekemem. Herkes dağılsın." dedi.

Onu dinleyerek odadan çıkıyordum ki Kral Tan, "Asker!" dedi.

Burada Amiral harici tek asker bendim.

Ona döktüm.

"Kıyafetlerin nerede?"

Sırıtmamalıydım.

Sırıtmak istiyordum.

Hayır, yapmadım.

Ona açıklama yapacaktım ki Prens Bars, "Benim odamda." dedi.

"Ne dedin sen?"

"İlge'nin kıyafetleri odamda. Şahsen çıkardım."

"Ya bu kadının ya da kendinin kim olduğunu unutuyorsun." diyen Kral Tan ile Prens, "Her ikisinin de farkındayım." dedi.

"Öyleyse dikkatli ol. Oğlumdan sonra senin de öldürülmeni istemem."

Beni mi suçluyordu?

Prens Bars, sadece bana göz ucuyla baktı ve "Hadi İlge." dedi.

Onun arkasından odadan çıkınca yavaşça ona sokuldum.

"Eserimi nasıl buldun?"

"Kızım sen... Ah..."

"Ben ne?"

"Muhteşemsin."

Gülümseyerek ona baktım.

"Gerçekten mi?"

Ellerini belime yerleştirirken "İçinde, yerinde duramayan o vahşi kanı seviyorum." diye fısıldadı.

"Bunlar daha hiçbir şey. Sen benim yanımda yer al, bana sahip çık. Sana her türlü zevki yaşatırım."

Dediklerim hoşuna gidiyordu.

En sonunda ya bana itaat edecekti ya da onu da gebertip her şeylerine sahip olacaktım.

Kimsenin yardımına muhtaç kalmadan, kimsenin tehdidi ile uğraşmadan...

"Ödülümü vermeyecek misin?" diye fısıldadım.

Bana doğru eğildiğinde gözlerinin içine baktım.

Gözleri ile dudaklarımı inceliyordu.

İstiyordu.

Belli ediyordu istediğini.

Ama yapmayacaktı...

Boynuma bir öpücük kondurduktan sonra kulağıma fısıldayarak "Yarın birçok asker elensin diye parkurda yarıçacaksınız. Bu parkurda ilk final çizgisine ulaşan sayılı asker yarışlara devam edecek." dedi.

"Önerin ne Prens?"

"Ağır olmayan ama dışarıdan gelecek hafif darbelerden seni koruyabilecek şeyler giy ve yanında mutlaka bir bıçak taşı "

"Emriniz olur."

"Kral Tan, oğlunun ölümünden dolayı daha çok korkacak. Bu yarışları en kısa sürede bitirmek isteyebilir. Her an her türlü test ile karşına çıkabilir."

Onu başımla onayladım.

"Şimdi çok göze batmadan odana dön, yarın sabah görüşemezsek başarılar."

"Başarı öpücüğü vermedin fakat yarın ödül olarak alırım bir öpücük."

Sözlerime güldüğünde "Görüşürüz Prens." dedim ve yürümeye başladım.

"Görüşürüz İlge."

Tebessüm ettim.

Amiral da iddiayı kaybetmişti.

Yarın onunla da çok güzel bir işim vardı.

İddiadaki ödülümü almam gerekiyordu.

Mahkumun ZehriWhere stories live. Discover now