Hain

2.5K 202 156
                                    

Amiral ve kız kardeşi ile akşam yemeği çok zevkli geçiyordu.

İkisi de şaşırtıcı derecede eğlenceli ve hoştular.

"Ee abim ile ne zaman, nerede tanıştınız?" diye soran Belinay ile gülümsedim.

"Abinle ilk kez tanıştığımda on iki yaşındaydım ama o zamanlar samimi değildik."

Amiral tebessüm ettim.

"İlk tanıştığımızda ben onu yedi yaşındaydım. Samimi olmamız pek mümkün değildi. Ama son iki üç senedir düzensiz de olsa sık sık görüşüyoruz." diyen Amiral ile ben de gülümsedim.

"Arkadaşlığınızı kıskandım. Keşke ben de seni önceden tanıyabilseydim." diyen Belinay ile tebessüm ettim.

"İkimiz arasında epey yaş farkı varmış aslında." dediğimde Belinay tebessüm etti.

"Biraz öyle."

Lokantadan içeri Prenses Açelya'nın askerler eşliğinde girdiğini gördüğümde ofladım.

Amiral merakla arkasını döndüğünde Prenses Açelya'yı gördü ve yüzüne sahte bir gülümseme ekledi.

Prenses Açelya gelip mutlulukla "Ben geldim!" dediğinde Belinay'ın da yüzü asılmıştı.

"Hoş geldin, otursana." diyen Amiral ile ayağa kalktım.

"Ben artık gideyim."

"Nereye İlge?" diye soran Amiral ile Prenses Açelya'yı göz ucumla işaret ettim.

Prenses Açelya da benden önce davranıp "İşi vardır belki hayatım, kızı bırak. Gitsin." demişti.

"İşim yok Prenses Açelya. Sadece eğlenip gülemeyeceğim ortamlarda bulunmaktan kaçınıyorum."

"Çok oturdun, şimdi mi aklına geldi bu?" diye sorduğunda masumca gülümsedim.

"Yok, yanlış anladınız. Keyfimiz siz geldiniz diye kaçtı."

Prenses Açelya, "Hadsiz." diyerek söylenirken gülümsedim ve diğerlerine görüşürüz deyip lokantadan çıktım.

Tüm gün çok yorulmuştum.

En iyisi odama gidip uyumaktı.

Miran daha yatmadıysa belki onunla da vakit geçirirdim.

Miran ne olursa olsun benim ilk ve tek arkadaşımdı.

Hem yaşlarımız birdi hem de anlaşıyorduk.

Onunla uğraşmaktan alacağım keyfi düşünerek hızla odamıza geldim.

Odaya girdiğimde Miran eşyalarının bir kısmını toplamış, oturuyordu.

"Ne oldu? Bir yere mi gidiyorsun?" diye sordum, merakla.

"Sadece bazı eşyalarımı kendi evime götüreceğim. Burada fazlalık yapsın istemiyorum."

Şaşırarak "Bu saatte mi?" diye sordum.

"Uykum yok, turnuvalar varken de pek vaktimiz olmuyor."

"Mantıklı." diye mırıldandım.

Topladığı eşyaları iki farklı koliye koymuştu.

Büyük olanı kaldırdıktan sonra "Hadi bir işe yara." dedi.

"Peki." dedim sırıtarak ve küçük koliyi kaldırıp Miran'ın taşımakta olduğu büyük kolinin üstüne koydum.

"Lan ben onu mu diyorum? Taşımama yardım etsene."

"Hiç taşıyamam."

"Taşımazsan taşıma ama mızıklanmak yok. Bana yol boyu eşlik edeceksin. Tek başıma gitmeyi istemiyorum."

"Neden prenses? Karanlıktan korkuyor musun?"

"Ne komik? Yol boyu sıkılırım. Belki evimden bir şeyler beğenir, çalarsın. Hadi."

Dudak büzdüm.

Beni iyi bir noktadan yakalamıştı.

"İyi, geliyorum."

"Evimin anahtarını da al. Benimki masamın üstünde."

Sırıtarak cebimden anahtarı çıkardım.

"Ne olur ne olmaz diye yanımda taşıyordum."

"Sen gerçekten çok fenasın."

Miran'a gülerek odadan çıktım ve o da çıkınca kapıyı örttüm.

"Evin umarım yakındır." dediğimde güldü ve "Merak etme, yürüme on beş dakika kadar." dedi.

Bu yorucu günün üzerine uzun bir yürüyüş yapmayacağımı öğrenmek beni bir hayli mutlu etmişti.

Dediği gibi de on beş dakikada eve varmıştık.

Evin kapısını açtığımda Miran, "Direkt içeri gir, ayakkabın kalabilir." dedi.

Onu onaylayarak içeri girdiğimde kolileri yere bırakıp kapıyı kapattı.

"Sonunda gelebildiniz." diyen ses ile elim hızla bıçağıma gitti.

Yekta'yı gördüğümde sinirle "Şerefsiz! Burada öleceğini bile bile ne yapıyorsun?" diye bağırdım.

"Öleceğimi bile bile mi?"

Kahkaha attı.

"Miran bayılt şu kadını. Çenesini çekmek istemiyorum."

Ne olduğunu anlamayarak Miran'a döndüğümde burnuma ve ağzıma çoktan bir bez parçası ile bastırmaya başlamıştı.

Hain...

Mahkumun ZehriTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang