Karanlık Orman

3.1K 223 73
                                    

Tüm halkın izlemeye geldiği turnuvanın ilk bölümü başlamak üzereydi.

Karanlık ormanın girişine gelmiştik.

Karanlık orman, kraliyetin içeri girip büyük bir savaş çıkarmaktan korktuğu bir yerdi.

Tüm azılı suçlular burada yaşardı.

Bir zamanlar benim de yuvamdı.

Buranın hakimi olmak isteyerek en korkulan ama bir o kadar da sevilen katili öldürdüğümde buradakiler ile aram açılmıştı.

Kral Tan burada çok asker kaybederdi.

Amacı da bu gibi duruyordu.

Kral Tan'ın özel koruması olarak onunla her yere giden asker herkesi susturduktan sonra gülümseyerek bizlere baktı.

"Kral Tan'ı koruyacak kişiler bu ülkedeki en korkusuz suçluları atlatabilecek güçte olmalı."

Miran'a göz ucuyla baktım.

O da bana bakıyordu.

"Kral Tan en iyi askerlerini ölüme gönderiyor." diye fısıldadım.

"En iyi olmamızın bir sebebi var."

"İçeridekileri tanımıyorsunuz."

"Onlar da bizi tanımıyor."

Onaylamayarak önüme döndüm.

Bilinci yerinde bir adamın bacağını zevkine kesip onun gözleri önünde bacağı pişirmeden yiyen adamlar görmüştüm.

Konuşmacıya geri dikkatimi verdim.

Herkes içeridekileri tanıyacaktı.

"Ormanın içine tam tamına otuz adet kraliyet bayrağı sakladık. O bayrakları bulup ormanın çıkışına sağ getiren otuz asker bir üst kademeye geçebilecek."

Ormanın içini iyi biliyordum.

Bu benim için bir avantaj olabilirdi.

Herkes hazırlanırken konuşmacı, "Sizin misafir olacağınızı ormanın içinde yaşayanlar haberdar. Dikkatli olun." dediğinde küfür mırıldandım.

Bunun anlamı her yerde tuzak vardı.

Özellikle girişte birçok kişi avlamak istemişlerdir.

"Burada soylulara eğlence olsun diye bulunuyor bile olabiliriz." dedim, sinirle.

Bu eğlenceyi izlemeye Prenses Açelya'nın ailesi bile gelmişti.

Miran, "Birçok değerli askeri kaybedecekler." dediğinde derin bir nefes verdim.

"Eldivenlerini çıkart Miran ve asker ya da bir suçlu fark etmezsizin gördüğün herkesi öldür. Karşına çıkan kişi on yaşında olsa da sakat da olsa onu öldür, düşünme."

"İlge abartıyorsun."

"Abartmıyorum."

Konuşmacı yalandan öksürdükten sonra "Süreniz başladı! Bir dakika içinde ormana girin!" diye bağırdı.

Onun bağırması ile herkes ormana girilecek en yakın yere koşmaya başladı.

Hiç düşünmeden ormanın kenarından koşmaya başladım.

Ormanın girişinden acı dolu nidalar yükselmişti.

Prens Bars'a göz ucuyla baktığımda yerinden kalkıp bana endişe ile baktığını gördüm.

Kaçtığımı mı sanıyordu?

"Son beş saniye!" diye bağıran Prens Bars ile gülümsedim.

Neden ormana girmeyip yanından koştuğumu anlamıştı.

"Dört, üç, iki, bir!"

Bir diyen konuşmacı ile aynı anda ormanın içine girmiştim.

Hiç düşünmeden üstündeki tişörtü çıkardım.

Bayrağı bulmak zor değildi.

Tanınıp intikam peşine düşen bir grup manyakla uğraşmak beni zorlardı.

Üstümde sadece iç çamaşırım kalmıştı.

Umursamadan tişörtümü yırttım ve kumaş parçasını burnumun üstünden geçirerek başımın arkasında bağladım.

Solunmaması gereken bir hava olursa da bu maske daha az zarar görmemi sağlardı.

Eldivenlerimi çıkarıp bir kenara attığımda sırıtarak çevreye baktım.

Giriştekilere saldırılar başlamıştı bile.

Gülerek ormanın içine yürüyecekken arkamdan dal kırılma sesi geldi.

Elim bıçağıma giderken yakalandığını fark eden suçlu, "Sadece askerler ormana girecek sanıyordum, gece eğlenceye kadın yollayacaklarından habersizdim." dedi.

Ona dönerken sinirle bıçağımı ona fırlattım.

Bıçağım havadayken keskin kısmını yakaladı ve "Sandığımdan da zevkli olacak." dedi.

Bu adamı hatırlıyordum.

Herkes ona "kasap" derdi.

Bunun sebebi kurbanlarını canlı canlı kesip domuz etiyle karıştırarak satmasıydı.

Ona gülerek baktım.

"Eğlen benimle moruk."

Bıçağımı yanındaki ağaca gövdesine kadar soktuğunda "Ne bu?" diye sordum.

"Çiftleşmek isteyen kuşların dansından bir kesit mi? Daha özgün olmalısın."

Beline sakladığı satırı çıkardığında alt dudağımı dişledim.

"İşte bu beni doyurur."

Adam bağırarak bana doğru koşarken parmaklarımı kütlettim.

Mahkumun ZehriWhere stories live. Discover now