Ölümsüz

2.7K 221 51
                                    

Amiral duvardan aldığı bir meşaleyi yaktığında elimdeki bıçağı görmüştü.

"Seni gebertmek istesem bunu aşağı indiğin an yapardım."

"Ya da böyle diyerek bıçağı bıraktırıp bana öyle saldırırdın."

Bunalmış bir ses tonundan meşaleyi elime tutuşturdu ve cebinden bir çakı çıkardı.

"Bıçağa karşı bu küçük şey bence kaybeder."

"Bana her ne yaptıysan beni bıçaklamandan sonra bedenimde hiçbir yara durmaz oldu."

"Ne?"

Çıkardığı çakı ile elini kestiğinde yere bir damla kan akmamıştı bile. Bedeni birkaç saniye içinde yarayı kapatmıştı.

"Bu ne lan? Ucube mi oldun sen?"

"Bana ne yaptın İlge?"

"Yalnız anneni babanı öldürdüm ve sen benden bunun hesabını sormayacak mısın?"

Bunun onu kudurtması lazımdı.

Prens Bars varken beni öldüremezdi ama ailesini kız kardeşinin gözü önünde öldürdüğüm için beni öldürmek isteyecekti.

Bu da bana eğlence olacaktı.

"Babamdan nefret ederdim. Annemle de aramın çok iyi olduğu söylenemez."

"Ee bu hiç eğlenceli olmadı. Sen gerçeği öğrendiğinde sinirden beni gebertmek isteyecektin, ben de öldürme teşebbüsünü Prens Bars'a söyleyip senin kelleni aldıracaktım."

İki saniye durup bana baktığında masumca sırıttım.

"İlge senden sadece bana ne yaptığını öğrenmek istiyorum. Senin yüzünden hayatım ne kadar zorlaştı bir fikrin var mı?"

Omuz silktim.

"Neden zorlaşsın? Ne güzel işte ölümsüz oldun. En azından yaşlanıp ölene dek."

"İlge ben bir askerim. Hayatım savaşlarda geçiyor. Yaralanmadan nasıl yaşlanayım?"

"Yaralanamazsın ki."

"Sorun da bu. Eğer yaralanırsam herkes benim bu ucubeliğimi fark edecek."

"Öncelikle bu benim suçum değil. Kesinlikle değil."

"Lan beni sen bıçakladın."

Evet, bu mantıklı bir savunma olmamıştı.

"Seni bıçaklamamın tek sebebi babandı. Bence ondan nefret etmelisin."

"İlge." derken sesi sinirden titriyordu.

"Efendim Borancım."

"Beni delirtme."

"Ama Boran..."

"Senin yüzünden hayatım mahvoldu. Ben onurlu bir asker olarak ölecektim ve şimdi ölemiyorum."

Amiral gizli geçitin açıldığı geniş hole doğru yürüyünce peşinden gittim.

"Eğer ölmek istiyorsan kafanı gövdenden ayırabilirim. Bu ölmeni sağlar."

Bana sert bir bakış attığımda dudağımı büzdüm.

"Bir amiral aslında savaştan savaşa koşmalı ama ben bu lanet güç fark edilecek diye şımarık bir kraliyet kızıyla nişanlandım ve hayatımın büyük bir bölümünü sarayda geçiriyorum."

Rahatlayarak derin bir nefes verdim.

"Senin o kızı gerçekten sevdiğini sanıp korkmuştum."

"İlge o ben değilim. Ben savaşlardan savaşa koşan, suçlulara cezasını bulduran kişi olmalıyım."

"İçin rahat edeceksen beni fena yakalamıştın."

"Seni yakalayabilmem aslında senin suçundu."

"Nasıl?" diye sordum, anlamayarak.

"İlge kurduğun tuzaklar bana işlemedi. Çünkü beni sen ölümsüz yaptın."

Kısa bir süre durdum.

Küfrettim.

Durdum ve biraz daha küfrettim.

"Ben seni o gün heyecan yaptığım için bıçaklayıp kaçtım. Seni öldürmem gerekiyordu."

"O kadar şeyden çıkardığın ders bu mu?"

Başımla onu onayladım.

Amiral yürüdüğümüz geçitte karşımıza çıkan üç kapıdan ortadakine girdikten sonra "Bizi burada kimse bulamaz. Şimdi bana her şeyi açıklayacaksın." dedi.

Onun arkasından odaya girdiğimde buranın bir çalışma odası gibi düzenlendiğini gördüm.

Hem de çok kapsamlı bir odaydı.

"Burası da neresi?"

"Kraliyet için çalışan eski bir doktorun odası. Kraliyet için her türlü kimyasal silahı yapıyordu."

Sessizce yutkundum.

Annemleri silahlaştıran da kendisi olmalıydı.

"Beni bu durumda olmanın asıl sorumlusunun çalıştığı yere getirdin."

"Efendim?"

Bir şey demeden meşaleyi odanın duvarında asılacak yere koydum ve boş bir sandalyeye oturdum.

"Madem merak ediyorsun her şeyi, gel anlatacağım."

Mahkumun ZehriWhere stories live. Discover now