-Bölüm 6-

46.2K 2K 71
                                    

Sabah kahvaltıda Barlas'ın gerginliği dalgalar halinde yayılıyordu bana. İşle ilgili bir şey olacağını düşüp boş verdim çünkü dünden beri gözüne gözükmemiştim. Hiç sebepsiz yere varlığıma duyduğu öfkeden başka bir şeyde payım yoktu. Gerçi onda da benim suçum yoktu ya neyse. Kendisi beni ne zaman görse kırmızı görmüş boğaya dönüşüyordu. Bence kendi içinde halledemediği sorunları vardı. Yoksa benim ona bir şey yaptığım yoktu.

Sonunda "Neden yanıma gelmedin?" diye sordu. Elindeki çatalı o kadar çok sıkıyordu ki çatal her an yamulabilirdi. Neyden bahsettiğini düşününce hatırladım, Dün gece gördüğüm kâbustan sonra yere yatmıştım. Hatırladığım o anılardan sonra onun yanına gitmek aptallık olurdu zaten. Sanırım Barlas beni uyurken görmüştü ama odamda ne işi vardı anlam veremedim. Fakat bunu ona sormayacaktım. Beni asıl merakta bırakan bunu neden bu kadar kafaya takmış olmasıydı. Yerde uyuduysam uyumuştum. Onu ilgilendiren bir konu değildi bu. Yanına gitmemem onun için ceza değil ödül olmalıydı. Her zaman beni istemeyen oydu.

"Neden bu kadar umurunda?"

"Bunu düşündün mü gerçekten." Deyip alaycı bir kahkaha attı. "Gerçekten umurumda olduğunu mu düşündün?"

"Değilsem neden soruyorsun?"

"Bu ev benim ve bu evde olan her şey beni ilgilendirir."

Sesimin en güçlü ve kararlı tonunda "Sana muhtaç değildim çünkü." dediğimde ezici bakışlarını üzerime çevirdi. "Bundan önce muhtaçtın yani." Derken o kadar ezici bakmıştı ki kendimi berbat hissetmiştim. Sanki kendi yarattığı bir şeymişim ve yaradılışımı ona borçluymuşum gibi küçümsemişti beni. Kendimi değersiz bir şeyin en büyük parçası gibi hissettim.

"Tıpkı senin gibi."

"Ben hiçbir zaman senin kadar aciz olmadım." Dediğinde artık aşağılanma sınırımı doldurmuştum. Bu fazlasıyla hassas olduğum bir konuydu ve özellikle de onun böyle konuşarak beni yaralaması hem canımı acıtmış hem de sinirden kudurmama neden olmuştu. Çantamı da aldım ve koşarak evden çıktım. Yanına gidebileceğim kimsem yoktu. Arayıp üzgün olduğumu söyleyeceğim bir dostum olmamıştı hiç. İnsanlar beni tanımak yerine söylentilere inanıp bir yenisini de kedileri çıkarmayı tercih etmiştiler hep. Sokaklarda amaçsızca yürürken Aybars abinin mezarında buldum kendimi. Belki de saatlerce konuştum onunla. Barlas'a soramadıklarımı sordum. İçimi döktüm. Ama o eskisi gibi başımı okşayıp güzel günlerin yakında olduğunu söylemedi.

Hava karardığında bir parkta oturuyordum. Aybars abiye veda edip buraya gelmiştim ve kaç saattir buradaydım ben de bilmiyordum. Geldiğimde kalabalık olan bu çocuk parkında şimdi benden başka bir çift vardı. Benden bir kaç yaş büyüktüler. Ele ele oturmuş gökyüzüne bakıp sohbet ediyorlardı. Kızın yerine kendimi koyarken yanıma da Barlas'ı koydum. Şuan ona fazlasıyla öfkeliydim ama benim için bir alışkanlık haline gelmişti sanırım. Çok geçmeden sohbetimiz tartışmaya döndüğünde hayal etmenin bana göre olmadığını fark ettim.

Sonunda özendiğim o çift de parktan ayrıldı. Bense hala ne yapacağımı düşünüyordum. Eve gitmek istemiyordum. Sabah olanlardan sonra Barlas'ı uzun bir süre görmemek daha iyi hissettirirdi. Aslında sabah olanlara değil dört yıl önce olanlara sinirliydim ben. Bana neden öyle demişti? Bunu şimdi sorguluyor olmamın saçma göründüğünün farkındaydım, ama Barlas öyle biriydi ki onunla aramızdaki her sorun yığılarak ilerliyordu. Bu güne kadar aramızda geçen en ufak bir sorunu bile çözememiştik biz. Çünkü ben fazla umursarken o hiç umursamıyordu.

Midemin guruldadığını hissettim. Ne kadar süre sokakta kalacağım belli olmayacağından paramı hesaplı harcamaya karar verdim. Oldukça pahalı bir restoranın bir kaç metre yanındaki markete girdim. Bisküvi tarzı şeyler alıp kasaya yöneldiğimde o çocuğu gördüm yine. Kasanın ardındaydı. "Yine mi ben?" deyip güldü. Bense şok olmuş bir halde ona bakıyordum. Umarım ağzım açık kalmamıştı. Sonunda konuşmayı akıl edebildiğimde "Burada mı çalışıyorsun?" diye sordum.

Barbar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin