-Bölüm 49-

12.2K 724 31
                                    

Bir saat kadar sonra Poyraz bana yemek getirmişti yemek denirse tabii. Sadece tavuk suyu vardı. Bunun midem için olduğunu söyleyip ekledi. "Bir ay bu şekilde besleneceksin. Katı yiyemezsin. Eskiden ne kadar yiyorsan yine o kadar yemeye de kalkma. Eğer miden genişlemeye başlarsa uyuşturucu paketini sıkıştırır. Zaten istesen de yiyemezsin ya neyse." Bana dikkat etmem gereken birkaç bir şey daha söyledikten sonra bu şeyin yan etkilerini anlattı. Aşırı kilo kaybı gibi şeylerden bahsetti. En çok üzüldüğümse saçlarımın dökülecek olmasıydı. İster istemez kafamda kel halim canlanmıştı. Hayatım boyunca sağlıklı ve uzun saçlara sahip olmamıştım belki ama saçlarımı seviyordum. Üstelik Barlas uzatmamı istemişti. Tamam, zaten gitmeyi planlıyordum ama yine de onun için uzatmaya devam edecektim. O âşık olduğu kadının güzel saçlarını okşarken ben yavaş yavaş onları kaybedecektim. En kötüsü de Barlas onları okşayarak iyileştirememişti henüz. Saçlarım bana hala küslerdi.

Sabahın beşinde uyandığımda dışarıda tek bir ses bile yoktu. Yollar bomboştu. Sokak lambaları hala yanarken sabah mı yoksa akşamüzeri mi anlaşılmıyordu. Her şeyi terk etmek için güzel zamanlamaydı. Sessizce çıktım bulunduğum odadan. Hemen yan odamda yatan Barlas'ı son bir kez görmek istesem de yapmadım. Gidememekten kortum. Hem baksam ne değişecekti ki, o benim bakmakla doyamadığımdı. Parmak ucunda yavaş yavaş indim merdivenlerden. Kalbimin ve beynimin aynı fikirde olduğu nadir anlardan birindeydim. İkisi de Barlas'a haber vermeden gitmem konusunda hem fikirdi. Ağlarıyla beni sarmış olan bu kötü kadere Barlas'ı bulaştırmamı onlar da istemiyorlardı.

Oturma odasını geçip kapıya vardım. Gitmekte kararlıydım ama yine de ölmekten korkuyordum. Daha günler öncesinde Barlas'ın kollarının arasında uyurken birkaç gün sonra kefene sarılmak istemiyordum. Ne olurdu her şey bir kâbustan ibaret olsaydı? Uyansam ve Barlas'ı yanımda uyurken bulsam. Daha ne isterdim ki. Sadece onu istemiştim ben. Hayat bana onu vermişti ama öyle bir koşulda vermişti ki onun için ondan vazgeçmek zorundaydım.

Kapıyı açtığımda soğuk hava üzerime hücum etti. Ölüm de bu kadar soğuk olur muydu, ya da bu hissettiğim zaten ölümün soğukluğu muydu?

"Veda etmeden gidecek kadar korkak olmadığını biliyorum." Dedi arkamdaki ses. Oraya ne zaman gelmişti nasıl bu kadar sessiz olabilmişti şaşırdım. Ama asıl şaşırtıcı olansa beni korkaklıkla suçlamasıydı. Ben korkak olduğumu düşünmüyordum. Eğer öyle olsaydım başım dik olmazdı. Beni öldürmek için para harcayan adamlara meydan okuyarak çıkmazdım bu kapıdan. Yolun sonundaki kanlı cesedin ben olduğumu bile bile yürümezdim.

Yüzüme koca bir gülümseme yerleştirip Barlas'a döndüm. "Veda etmek için bile olsa seni görme bahanem olsun diye."

Dibime kadar girip yine yanağıyla yanağımı okşadı benim Barbar kedim. "Ne yapmaya çalıştığını biliyorum. Ama unuttuğun bir şey var. Sen giderse benden geriye bırakmayacak olan kadınsın. Melike'msin." Bilerek yapıyordu. Bana Melike'm demesine dayanamadığımı biliyordu. İstediğini yaptırmak içindi bu çabaları. Ama yapamazdım. Eğer kurtulursam son bir kez daha bana Melike'm demesi için gitmek zorundaydım.

Geri çekilerek ondan uzaklaştım. "Fikrim değişmedi. Sana güvenmiyorum. Her zaman geç kalmandan da bıktım. Kendi başımın çaresine kendim bakacağım." Derken benim bile içim acımıştı. Onunki ne haldeydi kim bilir. Eminim o da isterdi zamanında yetişmeyi. Tüm bunlarla uğraşmak yerine bir sahil kenarında benimle el ele yürürken güneşin batışını izlemeyi...

"Biliyorum bana güvenmemekte haklısın. O aşağılık herif bileğine o harfi çizerken yanında değildim, benim peşimdeki adamlar evin içine kadar girip avuç içine o izi bırakırken de yoktum. Midene o zehri bırakırlarken de. Benim her geç kalışımın bedelini vücuduna kalıcı bir iz alarak ödedin sen. Tüm bunların bir telafisi olamaz biliyorum ama denedim. Zamanında orada olmak için çok uğraştım. Keşke senin yerine acını ben hissedebilsem."

"Söyleyeceklerin bu kadarsa gidiyorum."

"Tek başına olursan hemen bulurlar seni."

"O zaman sen son görevini yerine getirip veda edersin bana. Gelirken papatyalar getir bana." Deyip onu arkamda bırakarak ilerlemeye başladım.

Bu da bu haftanın bölüm sonuydu. Düzenleye düzenleye attığım için biraz bölük pörçük oldu. Umarım beğenmişsinizdir. Beğenmediyseniz bile yoruma yazın lütfen:) bir sonraki bölümde görüşmek üzere sizi seviyorum :)

İnstagram:hera.ashanti

Barbar Where stories live. Discover now