-Bölüm 43-

19.1K 892 80
                                    

Telefonumun alarm sesi kulağımda çınlamaya başladığında sıçrayarak sıyrıldım tatlı sabah uykumdan. Güneş çoktan doğmuş, ışınları odayı aydınlatmıştı bile. Bu gün hava iyi görünüyordu. Yine de güneşe aldırmamak lazımdı. Ocak ayının ortasındaki bir güneşten dürüst olması beklenemezdi. O sadece gösteriş yapıyordu.

Kollarımı iki yana açıp esneme hareketleri yaptım. İşte bu iyi gelmişti! Yine de yeterli değildi. Yatakta doğrulup esneme hareketlerime devam ederken odada göz gezdirdim. Son gördüğümden pek de farklı durmuyordu. Bilgisayar ve Barlas'ın ajandası yoktu. Bir de Barlas yoktu. Ben uyanmadan gitmişti. Geri kalan her şey aynıydı. Masanın üzerinde duran not haricinde. Benim masam olsa o ufak beyaz kâğıt parçası dikkatimi bile çekmez. Ama söz konusu Barlas'ın masasıysa öyle olmuyordu. Her zaman düzenli ve aynı olduğundan ne koyarsak koyalım ben bu düzene ait değilim diye bağırıyordu adeta.

Ayaklarımı yataktan sarkıtıp yataktan kalktım. Ayağa kalkar kalkmaz yukarı sıyrılmış tişört de yavaşça aşağıya indi. Oda o kadar sessizdi ki masaya doğru ilerlerken çıplak ayaklarımın parkede çıkardığı sesi duyabiliyordum. Masaya vardığımda elimi beyaz kâğıt parçasına uzattım. Barlas çirkin yazısıyla "Sana günaydın demeyeceğim. Biz böyle sohbetler yapacak insanlar değiliz. Seninle kahvaltı etmek isterdim ama toplantım erken bir saatteydi. Eğer vaktin varsa yanıma gel. Sana teşekkür etmek istiyorum. Bu arada uyurken çok güzelsin. Sanırım konuşmadığın için." yazmıştı. Son satırlara kadar gayet iyi gitse de sonunda batırmıştı Barbar!

Bana nasıl teşekkür edeceğini merak edip yanına gitmeye karar verdim. Zaten bu gün onunla konuşmam gereken bir konu vardı. Sanırım bir kavga bizi bekliyordu.

Odama gidip önce duş aldım ardından üzerimi giyinip evden çıktım. Arabamla Barlas'ın işyerine doğru yol aldım. Bu arada haklıydım. Hava cidden soğuktu. Güneş bizi aldatıyordu. Asansörle Barlas'ın odasının bulunduğu kata çıktım. Hala aynı sekreter vardı. Neyse ki bu kez bir saçmalık yaşamadan beni Barlas'ın odasına alıp Barlas'ın henüz toplantıda olduğunu ve benim geldiğimi haber vereceğini söyleyip gitti.

Odanın tek bir duvarı baştanbaşa camdı zaten ve yüksekliğinden dolayı tüm şehir gözler önündeydi. En yüksekte koca bir camın ardından sessizlik içinde şehrin gürültüsünü izlemek... Bu manzaradan gözlerimi ayırmayı başardığımda gözlerimi odanın geri kalan kısmında gezdirdim. Kapının tam karşısında bir masa, önünde karşılıklı iki koltuk ve masanın arkasında da Barlas'ın koltuğu vardı. Masanın üzerinde herhangi bir çerçeve veya fotoğraf yoktu. Evdeki masası gibi burası da düzenli ve temizdi. Duvar kenarında bir dolap vardı. İçinde dosyaların bulunuyor olduğunu düşünüp odayı incelemeyi bitirdim ve karşılıklı iki koltuktan birine oturdum. Bir süre sonra içimde bir merak kabarsa da Barlas'ın odasını kurcalamadım. Onun yerine kafamı masaya koyup öylece gökyüzüne bakıp Akını görmeye gideceğimi Barlas'a nasıl açıklasam diye düşünmeye başladım. Biliyorum gitmemi istemeyecekti ben de ısrar edecektim. Sonra bir tartışmanın ortasına düşecektik. Fakat ben böyle olmasını istemiyorum. Elimden tutmasını istiyorum.

Kapının açılma sesini duyunca kafamı yavaşça kaldırdım Barlas yüzünde kocaman bir gülümsemeyle kapıyı arkasından kapatıp bana doğru yaklaştı. "Hoş geldin." Birazdan söyleyeceklerimle gülümsemesinin bozulacağını bilmek beni korkuttu. O hep bana kocaman gülümsesin istiyordum.

"Hoş buldum."

Masasına geçip otururken elindeki dosyayı da masanın üzerine bıraktı. "Okula gitmedin mi?"

"Gitmedim."

"Bir sorun mu var?"

"Yok, ne sorun olabilir ki?" derken hala kararsızdım. Acaba söylemese miydim? Ama sonradan öğrenirse çok kızardı haklı olarak. Bu beni haklıyken haksız konumuna düşürürdü. Söylemeliydim ama ne zaman. Toplantısı nasıl geçmişti acaba?

Barbar Where stories live. Discover now