-Bölüm 9-

43.3K 1.9K 60
                                    


Kapı sesi duyduğumda Barlas'ın geldiğini anladım. Geldiğimde evde yoktu. Saat biri geçiyordu ve eve yeni gelmişti. Nereden gelmişti ne yapmıştı? Merak etsem de sormayacaktım. Onu biraz olsun tanıdıysam zaten cevap vermeyecekti. Onu umursamayıp yatağımda sola döndüm ve perdesi açık camdan gökyüzündeki geçmişi izlemeye başladım. Yıldızların görüntüsü bize 3 milyar yıl sonra ulaştığından aslında geçmişe bakıyorduk. Yani şu an tuttuğunuz yıldız belki de bu süre içinde ölmüştür, kim bilir... İnsanlar bile böyle yanıltmıyor mu bizi? Dışarıdan bize en harika yönlerini gösterip kendilerine çekiyorlar sonra aslında öldüklerini, dışarıdan görüldüğü gibi iyi olmadıklarını boka benzediklerini görüyorduk.

Bullet for my valentine- Her voice şarkısını duymamla bir anda gözlerimi açmam bir oldu. Hangi akılla sabahın yedisinde çalan bu alarmın müziğini rock müziği yaptım diye söylenirken alarmı kapadım. Ardından kalkıp banyoya gittim ve rutin işlerimi halledip tekrar odaya döndüm. Fularlarımdan birini bileğime bağlayıp üzerimi giyindim ve yatağımı topladım. Çantamı da hazırladıktan sonra tekrar banyoya geçip aynanın karşısında örgülerimi açıp saçlarımı taradım ve tekrar aynı yeri ördüm. Sonunda hazır olduğumda çantamı tek omuzuma takıp aşağıya indim. Barlas kahvaltısını ederken hizmetli bayan etrafı temizliyordu. Ben de masadaki yerimi alıp kahvaltımı yapmaya başladım. Sessizliği tamda istediğim gibi Barlas bozdu. "Dün akşam on birde gelmişsin eve."

Aslında on buçukta gelmiştim ama düzeltmeyecektim. Bilerek on bir dediğini aslında korumaların ona on buçuk dediğinden adım gibi emindim. Benim düzeltmemi istiyordu ama yapmayacaktım. Umursamaz bir ses tonunda "Yani..." dedim.

"Bu evin kuralları var. Ya uyarsın ya da-" daha fazla konuşmasına fırsat bile vermeden "Yeniden yazarım." diyerek lafı ağzına tıktım ve çantamı alıp evden çıktım. İşine geldiğinde beni yok sayarken işine geldiğinde hayatımı kısıtlamasına izin vermeyecektim. Üstelik bunları sadece aramızdaki savaş için yapmıyordum. Orada olmayı ve insanlara bir kez daha şans vermeyi kendim istemiştim.

Okula doğru yürümeye başladım. Arabama binebilirdim, beni götürmesini şoförden de isteyebilirdim ama vaktim varken yürümek istedim. Biraz temiz hava alırken düşünmek...

Okula vardığımda önce kantine girdim. Burada bir şeyler atıştırdıktan sonra sınıfa çıktım ve etrafta dolaşan sınıf arkadaşlarımı izlemeye başladım. Gruplar halindeydiler ve birbirleriyle sohbet ederken eğleniyor gibi duruyordular. Tabii bir diğeri arkasını dönene kadar sürüyor bu. Arkada kalan hiç vakit kaybetmeden çıkarıyordu oklarını. Bilemiyordum, belki de ben fazla ön yargılıydım. Bir tek benim karşıma çıkmıştı olumsuz örnekler, kim bilir.

Öğle arasını dersten ayıran zil çaldığında herkes yavaş yavaş sınıfı boşaltmaya başladı. Bense hâlâ kulaklığımı arıyordum bir yandan da çantamın içinin çöplükten daha karmaşık oluşuna söyleniyordum. Tam da buldum derken güneşim kesildi, birinin gölgesi üzerime düştü. Kafamı kaldırıp karşımda dikilen kişiye baktım. Akın.

"Biraz acele et çok açım." dedi sabırsızlıkla.

"Yemeğini ben mi yapıyorum, bana ne." Deyince "Aç karnına pek bir esprilisin." diye sitem edip gözlerini devirdi. Nasılsa sohbet ederiz diye kulaklığımı aramaya son verip masanın üzerindeki cüzdanımı aldım ve "Hadi gidelim." deyip ayağa kalktım. Birlikte kantine inip karnımızı doyurduktan sonra bahçeye geçip banklara oturduk.

Örgülerime dokununca küçük bir çocuk gibi huysuzlandım; kafamı sola eğerek ondan kaçırdım. "Dokunma." Fakat o inat etti. Örgülerimi eline alıp "Bunları sen mi örüyorsun her sabah? İşsiz misin kızım sen?" diye dalga geçip güldü.

Barbar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin