-Bölüm 24-

30.2K 1.7K 65
                                    

-Bu kadar kayıpla kazanmak olur mu?-

Çığlık çığlığa uyandığımda başucumdaki sandalyede uyuya kalan Barlas da sıçrayarak uyandı. Bir süre gözlerimi boş boş etrafta gezdirip kâbustan uyandığımı kavramaya çalıştım.

"İyi misin?" diyen Barlas'a çevirdim kafamı. Ağzımı açsam ağlayacak durumdaydım. Sadece kafamı aşağı yukarı; onaylar anlamda sallamakla yetindim.

"Be-ben sana bunları yaşatmak istemedim. Üzgünüm." deyip bir şeyler dememi bekledi ama ben de konuşacak hal yoktu. Bu yüzden cevap veremedim. Şu an mantıklı düşünemiyordum.

Benden cevap bulamayan Barlas "Neyse ben gideyim de sen dinlen. Bir şey olursa seslenmen yeter. Beni istemesen bile görevli bayan evde." deyip çıktı odadan. Bir süre amaçsızca tavanla bakıştım. Gözyaşlarım şakaklarımdan saçlarıma karıştı usulca. Islaklığı tenimde hissederken sadece tavana bakmaya devam ettim. Düşünmem gereken çok şey vardı fakat ben henüz yaşadığımın farkına bile varamamıştım.

Duşa girmeye karar verdiğimde yavaşça doğruldum yataktan. Kafam zonkluyordu. Sanki gece boyunca biri kafamı duvarlara vurmuştu. Bu nasıl bir ağrıydı böyle. Üstelik başım da dönüyordu.

Yavaş ve sağlam adımlarla banyoya geldim ve küvet su dolarken klozet kapağının üzerine oturup yavaş yavaş soyundum. Küvete girdim ve kafam da dâhil kendimi tamamen suyun içine gömdüm. Ciğerlerimdeki nefesin bitmesiyle nefes nefese çıktım sudan. Sık ve kesik nefeslerimi düzene soktuğumda dizlerimi kendime çekip sarıldım ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Niye bitmiyordu bu lanet gece! Neden her gözlerimi kapadığımda tekrar tekrar tek bir an bile atlamadan oynamaya devam ediyordu? Peki ya Barlas'a ne demeli? Niye bana bunları yapıyor, sevgilisi varken neden gitmeme izin vermiyor, niye bana muhtaç diye düşünmekten kendimi yedim bitirdim ama cevap bulamadım. Gidip ona soracaktım. Evet, en iyisi buydu.

Duş aldıktan sonra vücudumu kurulayıp giyindim. Saçlarım hâlâ ıslaktı fakat şu an bunun için vaktim yoktu. Kapıyı açmamla Barlas'ı gördüm. Kapımın önünde oturuyordu. Kapının açıldığını duyunca hemen ağaya kalktı. Yüzündeki gözyaşlarını sildi. İlk defa onu ağlarken görüyordum. Bu çok acayipti. Neden ağlıyordu, benim için mi?

Neden ağlıyorsun, diye sormadım bile. Bu kez onu umursamayacaktım. Daha önemli sorular vardı sormam gereken; "Barlas niye sevgilin varken benim gitmeme izin vermiyorsun? Onca iğrenç yakıştırmadan sonra neden bana sevgilim dedin? Nasıl bir strateji uyguluyorsun bilmiyorum ama madem bu savaş bu kadar umurunda ancak beni öldürerek beni yenebilirsin biliyorsun değil mi? Elimden alacağın başka bir şey yok çünkü. Elimde avucumda hiçbir şey kalmadı benim. Zaten hiç olmadı da. Bu yoklukta ne beslediysem hepsini öldürdünüz. Madem kazanmak istiyorsun öldür beni. Son zamanlarda ben de çok istiyorum bunu. Herkese iyiyim masalını okuyorum ama değilim. Bitmiş durumdayım, yaralarımı sarmaya çalışırken bir yenisini daha alıyorum. En çok da gülümseyerek yaklaşanlardan korkuyorum. En büyüklerini onlar bırakıyor. Annenle babanın beni ikna etmek için yetimhaneye geldikleri günü hatırlıyorum. Onca şey saydılar ama ne oyuncaklar ne de pastalar bir tek istersem onlara anne baba diyebileceğim fırsatı dikkatimi çekti. Ben sadece bunun için gelmiştim buraya. Bu kadar büyük bedeller ödeyeceğimi bilmiyordum."

Gözyaşlarım yüzümü yıkarken Barlas'ın gözlerinin içine bakmaya devam ediyordum. Onun gözyaşları durmuştu. Herhangi bir atak bekledim, tek bir kelime bile etmedi. Ben onun gözlerine bakarken o da benimkilere bakmaya devam etti.

"Melike bir kişi değil, bir sıfat. Gel benimle." deyip beni elimden tuttuğu gibi piyano odasına soktu. "Gördün mü Melike'mi?" diye sorduğunda aynalarda gördüğüm tek şey yansımamdı.

"Neden bana böyle bir isim taktın ki?"

"Bekle." deyip gitti. Bense hâlâ kavramaya çalışıyordum; o gün elimi yakanlar beni arıyordular, Barlas bana zarar verdikleri için o kadar sinirlenmişti, beni öpmek istediğinde de bir sevgilisi yoktu, hiç olmamıştı, resimlerini çizdiği kişi bendim, korumak için herkesten sakladığı da.

Barlasın geri geldiğini anlayınca kafamı çevirip baktım elinde bir sürü resim kâğıtları vardı. Hepsini havaya saçtığında her birinde farklı hallerimi gördüm; mutlu, üzgün, şaşkın, uyurken, kısa saçlı, uzun saçlı...

"Sen bir ışık gibi hayatıma yön vermekten fazlasını yapıyorsun; beni yönetiyorsun. Bu yüzden sana Melike'm diyorum. Ama bu güne kadar bana öğrettiğin en büyük şey savaşçı bir kadın olduğun." Resmen şok olmuştum. Bu denli büyük bir iltifat karşısında ne yapacağımı bilemedim. Kafam fazlasıyla karışmıştı ne diyeceğimi bilemedim. Açıkçası şu an kafamdaki onlarca düşünceden hangisi daha önemli onu da bilmiyorum.

"Bana Bora diyecek kadar benden nefret ettiğini bilmiyordum. Sadece sana bunları söylemek için getiriyordum seni buraya. Eğer bunları öğrendikten sonra bile gitmek isteseydin seni durdurmayacaktım. Hayatımda en çok istediğim şey bana gülümsemendi ama bundan önce gülümsemeni istiyorum. Bana olmasa bile gülümse-"

"Ben öyle demek istemedim o gece, o da elimden tutup çekiştirmişti beni. Dur desem de durmamıştı. Ben bir an kendimi o gecelerden birinde sandım. Sana öyle demek istemedim."

"En çok da ben yıprattım seni değil mi? Hak etmediğin şeyler yaptım. Ama dün gece onlardan biri değildi. Söylediğim her şey gerçekti." deyip eliyle kalbini gösterdi. "Hepsini burada hissederek söyledim ve yaptım. Sen kazandın."

"Bu kadar kayıpla kazanmak olur mu?"

"O zaman tut elimi, sadece birbirimize sahip olalım. Bundan sonra sadece birbirimiz için savaşalım, derdim söyleyecek yüzüm olsaydı, en büyük yaralarının yaratıcısı ben olmasaydım."

"Her gece içim de kurduğum mahkemede seni yargılayıp, kendime müebbet vermek nasıl bir tutarsızlık biliyor musun, Barlas?"

"Hayır, Hera. Ben ancak, dokunduğumda incinir diye korktuğum kızın defalarca düşüp sonra tekrar kendi kendine ayağa kalktığını ve her defasında ona ellerimi uzatmadığım için benden daha fazla uzaklaşmasını izlemenin ne demek olduğunu bilirim."

"Biz neyiz Barlas."

"Biz sadece birbiri olmadan yapamayan iki insanız. Biz sadece Barlas ve Hera'yız."


Barbar Where stories live. Discover now