-Bölüm 42-

18.2K 939 31
                                    

"Üzgünüm." Deyip yerinden kalkacakken her iki omuzuma da çöken baskı yüzünden tekrar oturdum. Barbar'ımın odunsu kokusu burnuma dolarken sıcacık nefesi boynumu yakıp geçti. "Saat on iki olduğunda dönüşüm geçiren bir prenses değilsin sen. Barbar'ınla dans etmeden gidecek misin Melike'm."

Geldiğine inanamıyordum. Evde yapması gereken işleri olduğunu söylemişti. Geleceğine ihtimal bile vermiyordum. Eğer dileğimin kabul olacağını bilseydim yine aynı şeyi dilerdim herhalde.

Barlas diğerleriyle selamlaşıp yanıma oturduğunda kocaman gülümsedim ona. Başka bir şey gelmiyordu zaten elimden. İçim içime sığmıyordu.

Yiğit "Hera, gidiyordun sen. Gitsene." Deyince sinirlerim tepeme çıktı. Neden hep beni Barlas'ın yanında rezil ediyordu anlayamıyordum. Kendi sevgilisiyle ilgilenseydi ya.

"Tuğçe hatırlat da bir ara sana Yiğit'in aşk geçmişini anlatayım."

Yiğit daha Tuğçe'nin konuşmasına izin vermeden "Benim aşk hayatım Tuğçe'yle başladı." diyerek Nazlı ve Tarık'ın acayip sesler çıkarmasını sağlarken Tuğçe'nin de yüzünün kızarmasına neden olmuştu.

Nazlı "Duy Tarık!" diyerek sitem ettiğinde Tarık gözlerini devirip sitemle karşılık verdi. "Teklifimi kabul et diye onlarca kişinin içince caddenin ortasında sana serenat yaptım zalimin kızı."

Biz onların bu hallerine gülerken Tuğçe "Siz nasıl sevgili oldunuz." Diye sordu. Aynı anda kafamızı çevirip Barlas'la birbirimize baktık. Onlara bunu nasıl anlatacağımızı onun da bilmediği çok açıktı. Aslında biz anlatırdık da onlar anlayamazdı bence. "Bizimki Barbarcaydı. Anlayabileceğinizi sanmıyorum." Deyip Barlas'ın elini tutunca hepsi göz devirdi. Tarık "Amma şımarıksınız." Diye söylendiğinde diğerleri de ona katıldı. Yaklaşık beş dakika sonra Tarık artık sahneye çıkacağını söyleyip gitti. On dakika kadar sahnede yerini almıştı. Onun hep sadece bateri çaldığını sanırdım ama şarkı söyleyip gitar da çalıyormuş meğerse.

Barlas ayağa kalıp elimden tuttu. Nereye diye sormadan elinden tutup onunla birlikte gittim. Kalabalığı aşıp uzun ve karanlık bir koridorda ilerlemeye başladık. Koridorun sonuna vardığımızda Barlas kapıyı açıp bana öncelik verdi. Buz gibi hava vücuduma çarpsa da umursamadan terasa çıktım. Barlas da kapıyı kapatıp yanıma geldiğinde buraya daha önce gelip gelmediğini merak ettim. Buranın bir terası olduğunu bildiğine göre daha önce gelmiş olmalıydı ama burası onun tarzı değildi. Burası liseli gençlerin gelebileceği bir yerdi. Barlas hem olgun hem de ağırbaşlı biriydi. Burada bir teras olduğunu bir görevliye falan sormuş olmalıydı. Açıkçası beni özellikle buraya getirmesi beklentilerimi yükseltmişti. Sabırsızlık yapıp buraya neden geldiğimizi sormak istesem de kendimi tutmayı başardım. Sessizce bir şeyler söylemesini beklerken bunun biran olması için de dua ediyordum. Aksi takdirde burada donabilirdim.

"Bir sorun mu var?" Bunlar beklediğim sözler değildi. En azından ufak da olsa bir iltifat eder diye düşünmüştüm.

"Ne gibi?"

"Hiç konuşmuyorsun da."

"Beni bu soğuk yere getiren sensin. Sen konuş!"

"Çok mu üşüdün?"

"Bilseydim montumu alırdım."

"Elindekilerle yetineceksin maalesef." Deyip elini bana uzattı. Hiç tereddüt etmeden elimi avucunun içine bıraktım. Birkaç adım sonra tam önünde durduğumda arkamı dönmemi sağladı. Ben ceketini omuzlarıma atmasını beklerken o daha güzelini yaptı. Güçlü kolları kollarımın üzerinden sardı beni. Sırtımı sert göğsüne yasladığımda, nefesi kulağımın arkasına çarpmaya başladı. Her bir hücresiyle beni alev alev yakmaya başladı. Ellerimi benimkilere göre büyük ve kaba duran ellerine kenetledim. Onlar da en az kolları, göğsü ve nefesi kadar yakıcıydılar. Az önce soğuktan gerilen hücrelerim o an Barbar'ımın sıcaklığında gevşemişti adeta. Nefesi tenime her çarpışında kalbim de hızına hız katmaya devam ediyordu. Bu gün bana söylediklerini hatırladım. Kendini bana gölge yapmakla suçlamıştı. Beni böylesine ısıtırken nasıl bana gölge olabilirdi ki?

Barbar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin