-Bölüm 48-

12.5K 701 18
                                    

Hayatımız boyunca güldüğümüz her an için bir bedel öderdik. Ben hiç bu kadar güldüğümü hatırlamıyordum. Hayatım boyunca önce öz ailem terk etmişti beni, sonra evlatlık gittiğim ailenin küçük oğlu dışlamıştı ve küçümsemişti, ardından tecavüze uğramıştım hem de sevdiğim adamın en yakın arkadaşı tarafından. Barlas o pislik herifin intihar etmesine neden olacak şeyler yaptığı için içeri atılmak istendiğinde mahkemeye çıkıp o geceyi herkesin içinde anlattığım yetmiyormuş gibi bir gece her gece kâbuslarımda yaşamıştım. Üvey de olsa abimi kaybetmiştim. Üvey anne ve babam bunlarla baş edemeyince Barlas ve beni tek bırakıp gitmişlerdi. En yakın arkadaşım beni öldürmek istemişti. Ben zaten önceden ödemiştim bedelini. Artık Barlas'la mutlu olmam gerekirdi.

Midemde hissettiğim lanet olasıca ağrıya gözlerimi açtığımda yanımda sadece Poyraz vardı. Camın önündeki sandalyeye oturmuş elindeki kalın kitapta bir şeyler okuyordu. Açıkçası yanımda Barlas'ı bulmayı isterdim. Ona yaptıklarımı ve söylediklerimi hatırlayınca pişman olmuştum. Bana bunları yapan o değildi. Geç kalmış olabilirdi ama en azından gelmişti. Üstelik öldüğümü düşünüyordu, ölüme bile sahip çıkacak tek kişiydi o.

"Barlas nerede?" Diye sorduğumda elindeki kalın kitabı kapatıp bana çevirdi kafasını. "Yan odada. Uyuyor."

"Neden yanımda değil?"

"Çünkü çocuğun dikişlerini patlatmışsın. Bunu ikinci kez yaşıyor ve yarası berbat durumda. Okulu bırakalı uzun zaman oldu. Ona yardım edebilmem için hafızamı tazelemem gerekiyor izin verirsen." Deyip tekrar kitabını açmaya kalktı. Fakat ben konuşunca vazgeçti. "O iyi olacak değil mi?"

"Öyle umuyorum." Diyerek yine beni terslediğinde neden beni tersleyip durduğunu sordum. "Gerginim, kusura bakma." Derken biraz olsun yumuşamıştı. Tereddütle "Midemdeki bu şey çok mu tehlikeli?" diye sordum. Alacağım cevabı duymak istediğimden emin değildim. Açıkçası fazlasıyla korkuyordum fakat bunu öğrenmek zorundaydım.

"Orada kaldığı sürece evet. Eğer içinde patlarsa ölürsün." dedi sanki çok basit bir şeymiş gibi. Her canlı gibi ben de öleceğimi biliyordum fakat şuan onunla yüz yüze gelmiş olmak anlatamayacağım kadar berbattı. İnsan önce "Yani bitti mi?" diyordu "Bu kadar mı? Artık ben yok muyum?" sonrasını düşünmeye çalışıyordu ama sonrası yoktu.

"Onu oradan alamaz mısın, peki?"

"Onu almak kolay."

"Zor olan ne?"

Sesli ve sıkıntılı bir nefes verdi. "Peşindeki adamlar. Fazlasıyla tehlikeliler. Barlas iyileşir iyileşmez buradan gitmeniz lazım." Dedikten sonra odadan çıkıp gitti. Ciddi anlamda ne yapacağımı bilmiyordum. Her şey o kadar karmaşıktı ki zihnimde parçaları doğru yere koysam bile ulaştığım tablo berbattı. Artık neyin doğru neyin yanlış olduğundan emin değildim. Ölüm bir kurtuluş olabilir miydi?

İçinde bulunduğum odayı boş gözlerle incelerken ikinci bir kapı gördüm. Sanırım banyoya açılıyordu. Aslında elimi yüzümü yıkamak beni biraz olsun kendime getirebilirdi. Dikişlerime dikkat ederek yataktan yavaşça doğruldum ve banyoya girdim. Burası Poyraz'ın evi olmalıydı. Oldukça temiz ve düzenli bir banyosu vardı. Tek başına yaşayan bir erkek olarak benden bile titizdi belli ki. Musluğun üst kısmında, duvara asılı olan aynanın karşısına geçtiğimde dikkatle yansımamı izledim. Rengim solmuş, dudaklarım çatlamıştı. Saçlarım kirli ve dağınıktı. Fiziki olarak çökmüştüm. Ruhen de farklı sayılmazdım. Artık hiçbir şeye dayanacak gücüm yoktu. Gözlerim ağlamaya hazır bekliyordu sürekli. Biri gelip beni götürmeye kalksa bağırmaya bile takatim yoktu. Sessizce bir yere oturup ölümü beklemek istiyordum. Ama yapamazdım. Ben de benim için savaşmazsam kimse benim için savaşmazdı. Her şeyi atlatacak olan yine bendim. Barlas'la bir kez daha dans edebilmek için bunları da atlatmalıydım.

Elimi yüzümü yıkadıktan sonra kuruladım ve Barlas'ın yanına gitmek için odadan çıktım. Hemen yan taraftaki odaya girdiğimde Barlas'ı uyurken buldum. Üzerinde bir kazak bile yoktu. Karın hizasından bir sargı bezi dolanmıştı. Üstelik göğsünde de kesik izleri vardı. Onu böyle görünce kötü oldum. Gözlerim doldu hemen. Ağlamamak için diretirken alt dudağımı ısırdım. Ardımdan biri girdi içeriye. Kafamı çevirip baktığımda gelenin Yiğit olduğunu gördüm. "Bir anne oğluna nasıl bunu yapar aklım almıyor? Galiba melek olan sadece benim annem."

"Ne dedin sen? Bunu ona Hale mi yaptı?"

"Evet, evden içeri girer girmez ona saldırmış." Deli de olsa o bir anneydi. Hiç mi acımamıştı oğluna. Sırf ona layık olmadığım için beni uyuşturucu kaçakçılarına satan kadına bak sen! Oğlunu bıçaklamış! Adi kadın. Umarım aklı başına gelirdi ve bu yaptıklarına çok pişman olurdu. Son nefesini acılı bir şekilde verirken bile bunun pişmanlığını kalbinde hissederdi. Başını yastığa her koyduğunda vicdan azabından uyuyamazdı umarım.

Artık gözyaşlarımı tutmakta zorluk çekmeye başlayınca Yiğit'ten bizi yalnız bırakmasını istedim. Eğer uyanırsa bunu Poyraz'a söylemem konusunda beni uyardıktan sonra kapıyı kapatıp gitti. Ona değmemeye dikkat ederek yanına uzandım. Neredeyse aramızda bir santim vardı ama ona değen tek şeyim nefesimdi. Onunla uyuduğumuz gece geldi aklıma. O da böyle uzanmıştı arkama. Çünkü o bana baktığında ruhumdaki yaraları gören tek kişiydi bu yüzden onları incitmemek için hiç değmemişti bana. Aslında her hareketinde çok büyük anlamlar gizliydi onun. O kelimenin tam anlamıyla harika biriydi. Sadece zamanında gelemiyordu o kadar. Ama bu da onun suçu değildi. Tüm suç biz tam kavuşacakken önümüze engeller koyan hayattaydı.

Dakikalarca onu izleyip hissettiklerini anlamaya çalıştım. Ben bile üvey de olsa annemin bu ihaneti karşısında yıkılmıştım, kendimi değersiz, işlerine yaramadığımda herhangi birine satıla bilinecek bir malmışım gibi hissediyordum. Ona bunu yapan öz annesiydi. Onu doğuran, besleyen, büyüten öz annesi. Hani erkek çocuğu anneye düşkün olur derler ya. Barlas'ın her şeye rağmen annesine karşı sevgi beslediğine inanıyordum. İçindeki küçük çocuk hala annesini seviyordu. Fakat şuan ne haldedir hiç bilmiyordum. Hale o küçük çocuğu öldürmüştü. Aslında Barlas'a değil, her şeye rağmen geceleri gelip saçlarını okşamasını bekleyen küçük çocuğuna saldırmıştı.

Barlas yavaş yavaş gözlerini açtığında kafasını çevirip bana baktı. Ağladığımı görünce "Ağlama," dedi. Sesi kısık ve yorgun gelmişti. "Korkma sakın. Bedeli hayatım bile olsa seni koruyacağım."

'Bedeli hayatım bile olsa' Yani benim yaşamam için kendi hayatından vazgeçmeye hazır olduğunu söylüyordu giderse benden geriye hiçbir şey bırakmayacak olan adam. Buna izin veremezdim. Eğer bu işin sonunda kanlı bir ceset olacaksa bu o adamlardan birine ait olmalıydı ya da bana. Ama Barlas'a değil. O bu savaştaki en masum kişiydi. Sonu ölüm olan bu yola benimle çıkmasına izin veremezdim. İncecik bir ipin üzerinde yürüyordum ben. Alışkındım bunlara, bu incecik ipin iki ucunun gerildiği uçurumların kıyılarında büyümüştüm ben. Düşmeye alışıktım. Ben daha doğmadan yazılmıştı kaderim, bu berbat kadere onu da ortak edemezdim. Onun bir şansı daha vardı, eğer kendini çoktan ölmüş bir kadına bağlamak yerine giderse kurtulacaktı. O zaman papatyalar aldığında altında yattığı toprağın üzerinde soldurmak yerine onları vazoya koyup sulayan bir kadını sevebilirdi. Zaten yarım yaşadığı hayatına her geçen gün eksilerek devam etmezdi. Ona çocuklar verebilecek bir kadınla tamamlanırdı. Hani eğer okşarsa saçlarımı uzatmamı istemişti ya benden, uzun saçlı bir kadını severdi belki de. Hem de çok güzel severdi. Sevmek nasıl olurmuş gösterirdi kendini adam sanan erkeklere. Hiç incitmeden, kalbinin en masum köşesinde severdi.

"Bedeli hayatın olsun istemiyorum." Deyip son kez göğsüne yasladım kafamı. Son kez sindi kokusu saçlarıma. Bu kez ağırlığımı vermedim canı yanmasın diye. Sarsıla sarsıla ağlarken içimde kendime dair hiçbir korku yoktu. Sadece tek bir dileğim vardı. Onu en cesur seven kadın olarak istiyordum bunu; eğer bir başka hayat daha varsa Barlas ve ben en azından orada mutlu olalım.

Barlas'ın konuşacağını hissettiğimde hemen kalkıp gözyaşlarımı sildim. Onu dinlemek istemiyordum. Ben sinirlendiğimde onu zamanında gelememekle suçlarken onun benim için ölümü göze aldığını duymak istemiyordum. Poyraz'ı çağırmam gerektiğini söyleyip kaçtım hemen. Koridordan aşağıya seslenip Barlas'ın uyandığını haber verdim. Ardından gözlerimi açtığım odaya geri döndüm. Dinlenmeliydim, kaçarken en çok da enerjiye ihtiyaç duyacaktım. Nereye gidecektim nasıl gidecektim bilmiyordum ama Barlas'tan uzağa gitmeliydim. O adamların Barlas'a zarar vermelerine izin vermeyecektim. Ne olursa olsun onu tehlikeye atamazdım. Bu halde nereye kadar kaçabilirdim bilmiyordum ama artık önemsediğim kendi canım değildi. 

Barbar Where stories live. Discover now