-Bölüm 50-

13K 687 46
                                    

-Ölüm Zamansız-

Henüz birkaç adım atmışken evin önünde iki tane siyah arabanın durduğunu gördüm. Daha ben ne olduğunu anlamadan eli silahlı adamlar indi arabadan. Barlas seri bir şekilde beni kolumdan tutup evin için soktu. Kapıyı kapatırken bir yandan da Poyraz'a sesleniyordu. Daha Poyraz'ın cevap verdiğini bile duymamışken Barlas onun gelmesini beklemeden olabildiğince hızlı bir şekilde evin arka kapısından çıkardı beni. Biz arabaya henüz varmışken Poyraz da bize yetişti. Elinde iki tane çanta vardı. Birini Barlas'a attıktan sonra diğerini de kendi arabasının içine attı. O arabasına binerken biz de bindik ve Barlas yaralarına rağmen son süratle arabasını sürmeye başladı. Biz ana yola çıkmadan o adamlar peşimize takılmışlardı bile. Her şey o kadar hızlı olmuştu ki yaşadığım ani duygu değişimleri beni yormuştu. Daha az önce Barlas'ı terk etmek zorunda olduğum için üzüntü duyuyorken şimdi peşimizdeki adamlardan nasıl kurtulacağız diye düşünüyordum. Üstelik Barlas yaralıyken nereye kadar sürebilecekti arabayı?

Neredeyse bir saat kadar kovalamaca devam etti. Trafikte olduğumuz için şanslıydık. Böylelikle yanlarında taşıdıkları silahları kullanamıyorlardı. En azından ben bu yüzden olduğunu düşünüyordum. Yoksa bizi çoktan durdurmuş olma şansları vardı. Barlas ana yoldan ara sokaklara girdiğinde burada da peşimizden gelmeye devam ettiler. Sürekli bu şekilde onlardan kaçamazdık elbet benzinimiz bitecekti ve o adamlar bizi yakalayacaktı. Bir şekilde onları atlatmak zorundaydık.

"Akşama kadar bu şekilde kaçamayız benzin bitecek." Diyerek Barlas'ı uyarırken bunun farkında olduğunu biliyordum ama yine de vurgulamak istemiştim. Birkaç salise de olsa gözlerini yoldan ayırıp bana baktı. "Şuan daha iyi bir fikrim yok kusura bakma(!)"

"İyi ne güzel! O zaman o adamlar bizi yakaladıklarında ikimizi birlikte öldürürler."

"Benim için bir sakınca yok!" deyip bir anda direksiyonu kırdığında kendimi bir düğün konvoyunda buldum. Herkes gibi Barlas da kornaya basmaya başlayınca gözlerimi kırpıştırarak ona bakarken amacını çözmeye çalıştım. "Ne yapıyorsun sen, peşimizde bizi öldürmek isteyen insanlar varken düğüne mi gideceğiz?"

"Artık yoklar." Dediğinde kafamı çevirip arkaya baktım sadece korna çalan bir dizi araba vardı. İlk başta saçma bulmuş olsam da Barlas'ın yaptığı zekiceydi. Son anda konvoya karışınca izimizi kaybetmişlerdi. Hiç tanımadığım birinin evliliği hayatımızı kurtarmıştı. Kim tahmin edebilirdi ki?

Bir süre daha konvoyla devam ettikten sonra onlardan ayrılıp yola devam ettik. Beton yapılar yerini yavaş yavaş ağaçlara bıraktığında şehrin çıkışında olduğumuzu anladım. Belki de şehirden çıkmadan önce son benzinlikte durduk. Barlas depoyu fullerken ben de lavaboya gidip yaramı kontrol etmiştim. Geri döndüğümde de Barlas'la birlikte yiyecek bir şeyler alıp arabaya bindik. Bu kez onun sürmesine izin vermedim. Direksiyona ben geçtim. O tarif ederken ben arabayı sürdüm. Yarım saat kadar sonra ormanın içindeki bir evin önünde durduğumuzda Barlas'a baktım. "Burada mı kalacağız?"

"Bir sürelik." Deyip arabadan indi. O arka taraftan çantayı alırken ben de indim ve arabayı kilitledim. Birlikte eve girdik. Hemen girişte üçlü bir koltuğun olduğu küçük bir salon vardı. Evin bütün odaları bu küçük salona açılıyordu. Bir duvar baştanbaşa kitaplıktı. İçeride televizyon görememiştim. Evi döşeyen her kimse teknolojiden uzak kitaplara yakın olmayı seven biriydi. Nedense aklıma Barlas'tan başka biri gelmiyordu. Barlas aldığımı yiyeceklerin bulunduğu poşetleri de alıp hemen sağımızdaki odaya girince oranın mutfak olduğunu anladım. Dakikalar sonra geri geldiğinde mutfağın yanındaki kapıyı da es geçip bir sonrakine soktu beni. Beyaz renklerin ağırlıklı olduğu ferah bir odaydı. İçeride iki kişilik bir yatak, makyaj masası, üç kapaklı ahşap bir dolap vardı sadece.

Barbar Where stories live. Discover now