-Bölüm 41-

15.9K 945 53
                                    

-Kalbim zaten sende-

O odasına giderken ben de kendi odama gittim. Sıcak bir duşun ardından kurulanıp üzerime oturan siyah bir pantolon ve belden oturan kırmızı kareli bir gömlek giydim. Aynada kendimi süzerken telefonuma mesaj geldi. Yatağa doğru ilerleyip odaya girerken üzerine fırlattığım telefonumu aldım. Mesaj Tuğçe'dendi. Yiğit'in de orada olacağını ve varmak üzere olduklarını bildiriyordu. Yiğit geliyorsa Barlas da gelebilir diye düşünerek onun odasının önünde dikildim hemen. Kapıyı çalıp beni içeri davet etmesini bekledim. Saniyeler geçmeden beklediğim davetin gelmesi üzerine içeri girdim. Barlas gözlerine gözlük takmış masanın başında oturuyordu. Bir ajandaya bakıp bilgisayara bir şeyler yazıyordu. Ben içeri girince kafasını kaldırıp bana baktı. İlk defa onu gözlüklü görüyordum. Onu daha önce de çalışırken görmüştüm. Demek ki yeni başlamıştı gözlük kullanmaya. Garip gelse de yakışmıştı ona.

"Gözlük takmaya mı başladın?" diye sorduğumda kafasını kaldırıp bana baktı. "Evet, sadece birkaç günlüğüne kullanacağım." deyip tekrar önüne döndü.

"Bir şey mi oldu ki gözüne?"

Hala bilgisayarın klavyesine harıl harıl bir şeyler yazarken "Çöp battı sadece." Dedi. Endişeyle yanına gidip elimi ona uzattım ve çenesini tutup kafasını yukarı kaldırdım. "Önemli bir şey değil. Biraz kızardı kanlandı o kadar." Derken ben gözündeki gözlükleri çıkarmış gözlerine bakıyordum. Dediği gibi görünürde pek bir şey yoktu. Sadece solda olan biraz kanlanmıştı o kadar. Eğilip gözünü öptüm. Geri çekildiğimde bana gülümsediğini gördüm. "Beni öpmek için bahaneler üretiyormuşsun gibime geliyor nedense."

"Kendini beğenmiş birisin de ondan. Bay egolu Barbar."

Keyifle "Ah!" deyip arkasına yaslandı. "Daha iyisi olmazdı." Deyip göz ucuyla bana baktı. Merakla ne söyleyeceğini beklediğimi görünce devam etti. "Bana kızarken bile beni sevdiğini söyleyen bir kadın..."

Yüzümdeki gülümsemeyi bastırmaya çalışırken "Bu sefer sözlük anlamından bahsediyordum ama." Elini uzatıp çenemi okşarken "Gülümsemeni bastırmaya son ver artık. Ayrıca biz Barbarca konuşuyoruz. Sözlüğümüz neden Türkçe olsun ki?" diye sordu.

Gülümseyip elimdeki gözlüğü masanın üzerine bıraktım, onun dizlerine oturdum ve boyuna sarıldım. Bir süre kafamı omuzuna yaslayıp gözlerimi yumdum. Hayatımda hissettiğim en dinlendirici şeydi bu. "Benimle gelsene sen de."

"Bu gece bitirmem gereken işlerim var. Başka zaman olur mu?"

"Erteleyemez misin? Hem gözünü de yormaman lazım."

"Zaten ertelemiştim. Bir daha ertelersem kala kalacak elimde."

"Ama ben sensiz tek bir gece daha geçirmek istemiyorum."

"Bundan sonra her gece bizim." Dediğinde gelmemekte kararlı olduğunu anlayıp boynuna sardığım kollarımı açtım ve dizlerinden kalktım. "Peki, o zaman ben gidiyorum. Sen de çok yorma gözlerini tamam mı? Aklın ben de kalmasın."

"Kalbim zaten sende aklım bana kalsın bir zahmet." Dediğinde bıyık altından güldüm. Benim Barbar'ım tam bir aşk böceğiymiş de haberim yokmuş meğer.

"Tamam, görüşürüz o zaman."

"Görüşürüz."

Üzerime kabanımı giyip çıktım evden. Sözleştiğimiz yere geldiğimde hepsi buradaydı. Tarık henüz sahneye çıkmamıştı. Dördü bir masada oturmuş sohbet edip gülüyorlardı. Ben de onlara selam verip yanlarına oturdum.

Yiğit "Ne oldu? Barlas'ı getiremedin mi?" diye sorunca dudak büktüm. "Hayır, ikna edemedim. İşleri varmış."

"Yakında iş gezisine de çıkar o. Sonra söylemedi deme. Ansızın bir kadın kapıyı çalar 'senin Barbar beni hamile bırakmak' der görürsün."

Gerçekten yapar mıydı Barlas bunu diye düşünmedim bile. O şerefli bir adamdı. Böylesine alçak arzular için onurunu kaybetmeyi göze almazdı. O benim Barbar'ımdı ve Barbar'lar asla Melike'lerini incitecek bir şeyler yapmazlardı.

"Barbar'ım hakkında düzgün konuş. Bunu yapacak olan sensin." Dediğimde Tuğçe gözlerini kısıp Yiğit'i süzdü. Yiğit kafasını çevirip de Tuğçe'nin şüphe dolu bakışlarıyla karşılaşınca "Yapma güzelim, o sadece bizi kıskanıyor." Diyerek kendini savundu. Tuğçe "Bunu sonra konuşacağız." Diyerek konuyu kapattı.

Kısa süre sonra ikisi de sevgilileriyle oynaşmaya başlayınca sıkıldığımı hissettim. Keşke Barlas burada olsaydı. O zaman onunla didişip durabilirdim. Eminim hiç canım sıkılmazdı. Konuşup, didişmesek de olurdu aslında. Sadece sıcaklığını hissetsem de yeterdi. Ne olurdu yani çıkıp gelseydi "Sen bensiz yapamazsın" deseydi. Umutsuzca etrafıma bakınırken gözlerim etrafta onu aradı. Herkesi ona benzetti ama kimseyi onun yerine koyamadı. Belki de ben ona gitmeliydim. Zaten gözleri de ağrıyordu. Gidip ona yardım etsem iyi olacaktı.

"Ben gidiyorum." Deyince dördü de durup bana baktılar. İlk konuşan Tarık oldu. "Neden? Beni dinlemeyecek misin?" diye sorduğunda ona da ayıp olduğunu fark ettim ama yapacak bir şeyim yoktu. Onun söylediği aşk şarkılarını Barlas olmadan dinleyip ne yapacaktım ki. "Kalbim yanımda değilken senin aşk şarkılarını hissedemem. Beni affet ama gitmem lazım. Eğer bir gün Barlas'ı getirebilirsem buraya o zaman seni zevkle dinlerim."

"Peki, git. Ama bunu unutmayacağım."

"Üzgünüm."


Barbar Where stories live. Discover now