-Bölüm 61-

10K 580 17
                                    

Ertesi günü Barlas'ı ikna edemediğimiz için mecburen onların mekâna geçmiştik. Onlar deri koltuklara oturmuş işe yaramayan planlar yaparken ben bir yandan onları dinliyor bir yandan da bilardo masasının üzerindeki toplarla oynuyordum. Poyraz ve Barlas bir tartışmaya tutulduğunda artık dinlemekten vazgeçtim. Yiğit bile sıkılıp kaçmıştı. Bilardo toplarıyla uğraşırken tam dibimde boynuma değen bir nefes hissettim. Burnuma gelen koku bu kez üzerimdeki monttan değil direk montun sahibinden geliyordu. "Yanlış topa vuruyorsun. Sadece beyaz olana vurabilirsin."

Arkamı döndüğümde bilardo masası ve onun arasında kalmıştım. Etrafa bakındığımda Poyraz'ın da gittiğini gördüm. Tekrar Barlas'a döndüğümde "Öğretmek ister misin?" diye sordum. Bu sırada yüzümde arsız bir sırıtış vardı.

Güldü. "Belki kolum iyileştiğinde."

"Poyraz'la en son neye karar verdiniz?"

"Önce buradan daha güvenli bir yere gideceğiz, bu sırada ameliyat olacaksın. Sonra yurtdışına kaçacağız."

"Yurtdışında nereye?"

"Nereye istersen."

"Sıcak bir yere gidelim. Okyanusa kıyısı olsun."

"Yüzmeyi sevmediğini sanıyordum. Biz gittiğimizde bizimle gelmezdin."

"Yüzmeyi bilmiyorum, öğretir misin?"

"Ben de çok iyi bilmiyorum. Belki bir hoca tutarız, birlikte öğreniriz yüzmeyi ne dersin?"

"Bana uyar."

"Bana da."

Poyraz elinde montuyla öfkeli adımlarla yanımızdan geçip giderken "Gidin bir an önce. Çanta senin odanda." Dedi. Barlas ona cevap bile vermedi sadece suratında istediğini almış olmanın verdiği mutluluğun simgesi olarak bir gülümseme yerleştirdi.

"Ne oldu?"

"Eğer benim planımı uygularsak bize yardım etmeyeceğini söylemişti ama edecek." Deyip koridora doğru ilerledi. Ben kendimi deli sanırdım fakat Barlas benden deliydi. Çok fazla risk alıyordu.

Ben de peşinden gittiğimde masanın üzerinde duran ajandaya bakıyordu. Benim geldiğimi fark edince kafasını kaldırıp bana baktı. "Bunu sen mi kurcaladın?"

"Benim resimlerimin çizilmiş olduğu bir defteri kurcalamış sayılmam."

"Bunlar sadece defter değil, günlük!"

"Hiçbir şey anlatmıyorsun ki sadece çizimler ve şiirler var."

"Çünkü yazım kötü, ben de çizimlerle ifade ediyorum. Günlükler kelimelerle tutulur diye bir kural yok."

"Tıpkı aşk gibi." Diye fısıldadım. Barlas hayal ürünü bile olamayacak kadar mükemmel bir adamdı. Günlüğünde her gününü çizimleriyle anlatmıştı ve çizdiği tek şey bendim. Bana hiçbir zaman hayatım dememişti. Deseydi içi boş bir sevgi sözcüğü olarak da görürdüm muhtemelen ama şu defter konuşmasına gerek bırakmıyordu. Sadece şu deftere bakarak onun hayatı olduğumu görebiliyordum. Barbar âşık falan değildi. Barbar zaten kendisi aşktı. Aşk her zaman kelimelerle ifade edilmezdi. Bazen sadece yaşamak gerekirdi.

Barlas çantasını da aldıktan sonra arabaya geçtik. Kolunu kullanamadığı için şoför koltuğuna ben geçtim. O da yanımdaki yerini aldığında yola çıktık. Bana yolu tarif ediyor bir yandan da tedirginlikle etrafa bakıp duruyordu. Belli ki tek istediği kimsenin peşimizde olmadığından emin olmaktı.

"Barlas neden hemen ameliyat olmuyorum, böylelikle hemen kaçarız. Hem doktor da var."

"Olmaz şu an kendimi bile koruyamaz haldeyken senin de savunmasız kalmana izin veremem. Yerimizi bulmaları an meselesi. Sen ameliyattayken gelebilirler. Bu yüzden önce benim iyileşmem lazım."

Barbar Where stories live. Discover now