-Bölüm 13-

40.3K 1.7K 76
                                    

-Beni sana ne getirir?-

"Peki, beni ne getirir aklına?" diye sordum. Bir kaç saniye gözlerime baktıktan sonra "Teknik olarak hiçbir şey." dediğinde hayal kırıklığına uğramadım bile sadece kendime sinirlendim böyle saçma bir soruyu sorduğum için. Ben kendime kızmakla meşgulken Barlas da bana sordu aynı soruyu. "Peki, beni sana ne getirir?"

Açıkçası Barbarın böyle bir soruyu sorması beni şaşırttı. Benim düşüncelerim onun umurunda olmazdı. En azından bana yansıttığı buydu. Şimdi karşıma geçip de bunu sorması beni oldukça şaşırtmış ve meraka düşürmüştü. Bir cevap bulmak için gözlerimi Barlas'ın gözlerine mühürlediğimde sorguladığım şey bile uçtu gitti aklımdan. Kahverenginin en güzel en sevilesi tonunda kaybettim kendimi. Bu gece ne bir ağaç kavuğuydu ne de gövdesi. Bu gece bir çikolata kadar kendine bağımlı ediciydi.

Kendime gelince Barlas'ın hâlâ sorusuna yanıt beklediğini gördüm. Biraz düşününce hiçbir şey bulamadım. Hiçbir şey onu aklıma getirmiyordu çünkü oradan çıktığı yoktu. Teknik olarak zaten orada olan bir şeyi tekrar oraya getirmek mümkün olmazdı. "Teknik olarak hiçbir şey."

Oluşan kısa sessizlik sayesinde içeriden gelen şarkıyı daha net duymaya başladım. Teoman- saat 3 şarkısı çalıyordu. Tam da Barlas'la göz göze geldiğimizde;

"Koşma yorulduysan, anaforda boğulduysan

Sen de korkuyorsan yalnızlıktan

Bilme istemiyorsan, bir an bile gülmüyorsan

Sen de sıkıldıysan yalanlarımızdan ~" kısmına geldi.

Kafamı önüme çevirip kıkırdayınca Barlas "Şimdi de delirdin mi? Harika!" diye sitem edince "Hayır," diye inkâr ettim. "Sadece bu şarkıyı çok seviyorum."

"Seni bu kadar gülümsetmesine bakılırsa bir zamanlar özel biriyle dinledin. Ya da o sana söyledi." deyince şaşkınlığımı gizleyemedim; dudaklarım aralanmış, gözlerim büyümüş bir halde kafamı çevirip Barlas'a baktım. Merak ve tereddütle bana bakıyordu. İlk defa sohbet ettiğimizden birbirimizin özel hayatları hakkında da hiç konuşmamıştık. Bir anda bana bunu sorması ilginçti. Acaba tüm bunlar aramızdaki savaş için geliştirilen bir strateji olabilir miydi?

Rüzgârın gözümün önüne getirdiği saçı geri çekmek için elimi kaldırmıştım ki yine o iz gösterdi kendini. Her zaman bunu yapıyordu zaten; hiç olmadık zamanlarda karşıma çıkıp aynı geceyi hatırlatıyordu ve bu günümü zehre çeviriyordu.

Sitemle gülüp bileğimi Barlas'a gösterdim. "Öyle biri olsa bunun nasıl olduğunu merak eder değil mi? Öğrenince de benimle olmak istemez zaten."

Cevap vermek yerine elini uzattı. Bense bir anlam veremedim. Bir cevap bulmak için kafamı kaldırıp Barlas'ın umutla parıldayan kahverengi gözlerine baktım. Konuşmamaya devam etti. Sadece ısrarla gözlerime baktı. Sonunda ben de pes edip elimi avucunun içine bıraktım. Boşta kalan eliyle omuzumdaki hırkayı alıp korkuluklara astı ve beni bir kaç adım ortaya getirdi. Dans etmeye başladık.

"Bu senin suçun değildi. Benim hatamı vücudunda taşıdığın için üzgünüm." dedi. Onu ilk defa bu kadar samimi ve üzgün görüyordum. O gece olanlara sevinmediğini zaten biliyordum ama bu derece üzülüyor oluşu hiç aklıma gelmemişti.

"O gece olanların hiçbiri senin suçun değildi."

"Bunu senden duymak beni rahatlattı."

"Rahatla diye söylemiyorum. Böylesine ağır bir gecenin yükünü tek başına yüklenme diye söylüyorum. Bazen canımı çok sıkıyorsun ama böylesine ağır bir cezayı da hak etmiyorsun."

Barbar Where stories live. Discover now