-Bölüm 45-

14.2K 801 21
                                    

Hayatlarımız bir bilgisayar oyunu gibiydi. Her aşamada daha zor bir engel çıkıyordu karşımıza. Zaten yarım olan bizler her aşamada bir şeyler daha vermeye devam ediyorduk. Sonu ölüm olan bu yolda ölmeden sona ulaşmaya çalışıyorduk. Peki, neden? Savaşarak ya da kaçarak yaşamak ölmekten daha mı iyiydi ki? Bilemiyordum, bildiğim bir şey varsa o da nefes almanın fazlasıyla değerli olduğuydu. Yoksa dünya çekilecek yer değildi. Ölüm ben hazırım diyen için bile fazlasıyla erkendi. Üstelik ben oyundan tat almaya daha yeni başlamıştım.

"Bana dik dik bakmaya devam edersen bundan sonra görmek için bile gözlerin olmayacak haberin olsun." Derken oldukça ciddi gözüküyordu beş dakikadır karşımda oturup önüme koyduğu iğrenç yemekleri yememi bekleyen ve beş dakika öncesine kadar hiç görmediğim adam.

Yaklaşık yarım saat önce kafamın arka tarafındaki ağrıyla birlikte gözlerimi açtığımda rutubetli ve duvarların küflendiği depo benzeri bir dört duvarın içinde bulmuştum kendimi. En son hatırladıklarım Barlas'ı arayıp yardım istememdi. Sonrasında Hale olduğunu düşündüğüm biri kafama sert bir şeyle vurmuştu. Bu nedenle gözlerimi açtığımda bulunduğum yeri seçmekte oldukça zorlanmıştım. Tüm bunlar neydi ya da neden oluyordu bir anlam veremiyordum. Şu ana kadar aklıma gelen en mantıklı şey Hale'nin beni kaçırtmış olmasıydı. Deli de olsa varlıklı bir deliydi ve bunu para karşılığı birçok kişiye yaptırabileceği aşikârdı. Buraya kadar tahminde bulunabilsem de bundan sonrası sisliydi. Büyük bir ihtimalle beni Hale kaçırtmıştı fakat adamlara nasıl bir emir verdiğini bilmiyordum. Beni sonsuza dek burada tutmayacaklardı herhâlde, ya da öldürmek isteseydiler çoktan yaparlardı. Bir delinin düşüncelerini anlamaya çalışmak çok zordu ne yazık ki. Karşımda oturan bu adamın da bana yardımcı olduğu pek söylenemezdi. Geldiğinde elim ayaklarım ve ağzım bağlıydı. Bana tek yardımı, yardımdan sayılırsa tabii, ellerimi ve ağzımı açmak oldu. Sorduğum sorulara ise hiçbir şekilde cevap vermemişti. Sadece tehditler savurup yemeğimi yememi emrediyordu o kadar.

"Hale ile görüştür beni."

"Bir de akşam yemeği ayarlayayım mı?" diye dalga geçtikten sonra az önceki öfkesini tekrar takındı. "Çeneni kapa ve şu yemeğini ye!" diye bağırdığında kulak zarım acıdı neredeyse. Oldukça gür bir sesi vardı. Ortalama bir Türk erkeğine göre kısa olan bu adamdan bu ses nasıl çıkıyor diye hayret etmiyor değildi, insan.

"Hale ile görüşene kadar hiçbir dediğini yapmayacağım." Diye inat ederken ne olduğunu belirsiz olan bu tehlikeli adamın karşısında fazla cesur duruyordum fakat bana zarar vereceğini düşünmüyordum. Sonuçta Hale onlardan beni öldürmelerini isteseydi bunu çoktan yaparlardı. Üstelik burada hiçbir şey bilmeden oturmak ve Barlas'ın gelip beni kurtarmasını beklemek istemiyordum. Hale ona benim gittiğimi bile söylemiş olabilirdi. Barlas korkup kaçtığımı düşünebilirdi. Ya da düşünmezdi. Sonuçta beni tanırdı o. Korkak biri olmadığımı ve onu asla bırakmayacağımı bilirdi. Aslında hiçbir şeyden emin değildim. Hale'yle konuşsam bile ona ne söyleyeceğim onu bile bilmiyordum.

"Sen bilirsin çünkü Hale seni bize sattı. Yani demem o ki artık Hale yok ve sana ödediğimiz para dolayısıyla yeni sahiplerin biziz. Bu da biz ne istersek köpek gibi yapacağın anlamına geliyor." Dediğinde yanlış duymayı diledim. Tüm bu olanlara inanmak çok güçtü. Üvey annem küçük oğluyla aramda bir ilişki var diye beni ne olduğu belirsiz kötü adamlara satmış olmazdı. Bunlar masallarda bile olmazdı. Üstelik biz diye bahsettiği kimdi hiç bilmiyordum. Gözlerimi bu lanet yerde açtığımdan beri gördüğüm tek kişi oydu.

"Şaka mı yapıyorsun sen? Bunlara çocuklar bile inanmaz."

"Sence şaka yapıyor gibi bir halim mi var?" Ciddiyeti ses tonunda gözlerine kadar okunuyordu. Yani Hale gerçekten de beni satmıştı. Sadece Barlas'ı sevdiğim için beni bu adamlara para karşılığında vermişti. Buradan kurtulduğumda annem yerine koyduğum bu kadının işine gelmediğinde beni sanki ikinci el bir malmışım gibi kolaylıkla satmasına sinirlenecek ve üzülecektim. Fakat şuan bu adamlara odaklanmam lazımdı. Hiç tanımadığım bu adamlar beni ne için satın almış olabilirlerdi düşünmek bile istemiyordum. Aklıma çok korkunç şeyler geliyordu ve benim elimden gelen tek şey buradan kurtulmak için dua etmekti. Tek umudum yine Barlas'tı. Umarım bu kez kaza yapmazdı ve ben, kâbuslarıma konu olacak şeyler yaşamadan gelirdi.

Barbar Where stories live. Discover now