ZG-2'den Alıntı💕

120 14 0
                                    

Az daha koşabilseydim hiç değilse ona yüreğimle yetişebilirdim. En azından ruhen kendimi daha hissedebilme ihtimalim olurdu, değil mi? Çok değil sadece birazcık özlem giderebilmek isterdim. Lâkin hayal âleminden öteye gidemedim işte. Kaldım öylece bir başıma, geceler boyu gözyaşlarıyla. Oysa ne güzel bir hayalin kucağına atlayıp gidiyordum. Ona tekrar sarılma hayali ile yanıp tutuşan virâne bedenim tekrardan yıkılıyordu. Şimdi bir harabeden farkım kalmadı işte. Ruhumda can çekişen acının üzerimden gitmesini diledim, hiçbir dilek hakkımın olmayışına inat.

Ne yapsan sen beni unutamazsın. Bir yağmur yağsın da bir şarkı çalsın.
Sen beni ölsen unutamazsın.

Tam da beni anlatan bir şarkı geliyordu uzaktan kulağıma. Ya unuttuysa? Ya unutmak zorunda kaldıysa? Unutturur muydu zaman beni ona? Soru işaretleri arasında yığılıp kalan cılız bedenime şaşkınlıkla baktım. Aşk acısı çeken ergenlerden bir farkım yoktu. Sahi bu ben miydim? Aynalar mı yalancı , kendimi tanıyamaz oldum. Anıları zifiri bir karanlığa emanet ettikten sonra okul için minibüs beklemeye koyuldum. Zihnim benden bağımsız bir şekilde depresyona girerken gelen minibüsü kaçırmamak için aceleci davrandım. Kalbime söz dinlemesi için emirler yağdırırken etraftaki yabancı gözlere bakındım. Hepsi o kadar uzaktı ki benim cehennemime. Kendi yalnızlık gezegenimin koltuğuna otururken histerik bir gülüş çıktı dudaklarımdan. Gülmeyi dahi unutan bu bedene bir mutluluk gelmeyecek miydi? Belki de kitabın diğer sayfasındadır diye umutlanan içsesime küfretmeyi de ihmal etmedim. Güzel günlerin bize uğramaya niyetinin olmadığı kesindi.

Pencereden etrafı seyretmeye koyulmak da biz yalnızların en sevdiği aktivite olarak tarihe geçmeliydi. Evet evet ağaçları izlemek oldukça rahatlatıcıydı. Bu muhteşem karizmayı üzen hayat size neler yapmaz. Orasını da siz düşünün be kardeşim. Düşüncelerin kıyısında yüzerken bir ses tonu kulağa o kadar güzel gelir miydi? Yoksa bu ses? O ses mi? Yok deve.

"Merhaba, oturabilir miyim?"

Dünya gezegenine ışınlanan bu meleğin gerçek olup olmadığını inceleme fırsatı bulamadan kafamı salladım. Elindeki çantayı da koltuğa koyarken aramıza bir mesafe koyduğunu görmek acı verici olsa gerekti. Bir ses bu kadar mı onu hatırlatırdı? Saçlarının gözüne gelen perçemlerini sessizce izlerken gülümsedi.

"Sen..." dedi.

Ne diyeceğimi bilemeyen gözlerle salakça bakakaldım. Sanki dünyada kız kıtlığı var gibi bakma moruk!

Ne yapıyorsun Niyazi, egona söyle kendine gelsin.

"Efendim. " Pısırık bir kedi gibi cevap veren sesimden miyav sesi nasıl gelmemişti ki? Ah kafam yine neredeydi? Kim bilir... Belki de yine O?

"Sen bizim okula yeni gelen öğrenci değil misin? Aaa hatta Mihriban'ın yanında oturuyorsun sanırım. "

Sanırsın Sherlock Holmes. Hakkımda bunca bilgiyi bilmesi olacak iş değildi. Hayretle kaşımı kaldırıp gözlerinin içine bakarken ilk defa yaptığım şeyden utandım. Mine'den sonra kimseye bu kadar derin bakmayacağıma söz verdim. Söz. Bu kadar kolay mıydı sözünden dönüp yok saymak? Kolaydı demek ona göre. Yine de sevgime ihanet etmemek için gözlerimi yavaşça yere dikip devam ettim, ne konuşacaksam.

"Aynı sınıfta mıydık hiç haberim yok."

"Yok da şeeey. "

Aniden aklına bir şey gelmiş gibi susarak çantasını eline alıp uzaklaşmaya başladı. "Okula geldik ben sınıfıma gitsem iyi olur, geç kalacağım yoksa. "

Sırra kâdem basmaya yeminliydi anlaşılan. Sessizce gözlerden yok olurken kimseyi hafife almamam gerektiğini bir kere daha kendime hatırlattım.
Kalabalığın arasından sıyrılıp sınıfa doğru ilerledim. 11/C , eşit ağırlık öğrencisi olduğum için mutluydum. Diğer türlüsünü bünyem kaldıramayabilirdi. Sarı saçlarına yılanlar takan kız Mihriban'dan başkası değildi. Yapma yılan tokanın birine bu denli yakıştığını görmek oldukça garipti. Bir o kadar da eğlenceliydi. Hadi bakalım, to be continued Niyazi. Sırama oturmak için sandalyemi çektiğim esnada "Sana da günaydın", diyen yılan hanıma döndüm.

"Belki hâlâ günaymadı. "

Yüzü düşen yılan hanım fazlasıyla sinirlenmişe benziyordu.

"Benimle iyi geçinmek zorundasın yoksa yanımda oturmana müsaade etmem."

Haha, gel de gülme. Dediği şeye bak ergen.Gören de babasının tapulu malı sanacak. Yılan işte yılan inkâr edilemez.

"Hatırlarsan buraya kendi seçimimle oturmadım hoca oturttu."

Bir şey demek için ağzını açtığında sıraya bastırdığı tırnağının kırıldığını görmemle tüm neşem yerine geldi. İşte intikam!

"Gördün mü yaptığını. "

Söylediği söz ile çıkan sesi ağlamaklı duruyordu. Yok artık bir tırnak yüzünden de ağlanmazdı insanlar ne derde ağlarken.

"O gözünden düşen yaş mı?"

"Kapat o çeneni lanet teneke seni! Sevgilimle buluşmak için bu manikürleri kaç bin liraya yaptığımdan haberin var mı senin? Fakir olduğun kadar cahilsin de anlaşılan. "

Umursamaz gözlerle arka fonda Mihriban şarkısını çalan içsesimi tebrik etmeyi de ihmal etmedim. Bu kız tahminim de üzerinde komikti. Sonunda beni okula bağlayan saçma bir neden bulabildiğime sevindim.

"İstersen tırnağımdan kesip verebilirim üzülme, giden para olursun be yılan hanım. "

Ne dedim ben? Tüh ağzımdan kaçtı, dilim kopaydı yok be ona da yazık.

"Ne dedin sen?" Gözlerinden alev püskürten bir ejderha misâli üzerime kükrerken sınıfın da bize kahkahalar ile güldüğünü duymak beni rahatlatıyordu.

"Hahaha, yılan hanım bu lakabı çok sevdim!"

Mihriban için bu lakabı seven arkadaşlarım arasında kıkırdayıp gülüşüyordu. Bu kıza uyuz olan tek kişi ben değildim bunu bilmek güzeldi.

"Susun artık yılan sizsiniz! Paramla hepinizi döverim, babamın korumaları gelir hepinizi adam eder görürsünüz. "

Paranın gücü adına! Egoların prensi Niyazi bir parayı da adam ediyordu.

"Çocuklaaaar! Ne bu gürültü? Eşek kadar oldunuz hâlâ kavga mı ediyorsunuz? "

Ve Coğrafya hocası dersi anlatmak için sınıfa girdiğinde sessizliğin verdiği huzura kulak kesilmeye başladık. Oh be dünya varmış, kafam davul gibi oldu şimdiden. Kızlar da ne dırdır meraklısı yahu.

...

Zamane Gençleri 1 #Texting |TamamlandıWhere stories live. Discover now