''Yeşil Yaprak Ve Süt Kokusu.'' Bölüm:28

564 48 14
                                    

 İYİ OKUMALAR, BEĞENİ VE YORUMLARI UNUTMAYIN. :)X  -L

Kendimi ondan uzaklaştırarak başımı salladım. ‘’Bu doğru değil Harry.’’ Aklıma hücum eden anılar onun kalbini kırabilirdi ve bu oldukça kötü bir durumdu, biliyordum. Ellerini benden uzaklaştırdı askıda kalan kollarını yavaşça indirip gözlerini kapattı. Sakin olmaya çalışıyordu.

‘’Üzgü-‘’ ellerimi ona doğru uzattığımda kalkarak benden uzaklaştı.

‘’Üzgün olmamalısın çünkü bu benim hatam aptal bir kız hislerimi kazanmama yardımcı olduğu için ona âşık olduğumu sandım. Hayır! Hayır, düşündüm! Bu senin ya da benim suçum değil lanet olası cadı annen sana sahip çıkabilmem için bu oyunu başından beri planlıyordu.’’ Havayı koklayıp aklını kaçırmış domuzlar gibi güldü. ‘’Görüyor musun? Bütün bunlar onun planı, sana söz veriyorum bu işten ikimizi kurtarır kurtarmaz seni annenin yanına postalayacağım. Bir baykuşla değil kendim götürüp teslim edeceğim! Annene teşekkür et sevgilim çünkü senin ölmeni göze alarak bu oyunu planladı, hayır, hayır bunu gerçekten hissediyorum ve şimdi şu sikilmiş herifle görüşmeye gidiyorum. O lanet olası melekler umarım bana güvenirler. Ölümünü durduracağım.’’ Tek bir kelime söyleyemedim, o oldukça sinirliydi ve aklını kaçırmıştı. Ayağa kalkmaya yeltendiğim sıra saçlarını düzelten ellerini başından çekerek bana yerimde kalmamı işaret etti. Gözleri alev gibi kırmızıydı ve beni her saniye daha çok korkutuyordu.

Odadan çıkmadan önce ölümümü durduracağını söylemişti fakat kendi için kesinlikle hiçbir şey söylememişti. Neden bana böyle davranıyordu ki? Ben ona kötü bir şey yapmamıştım? Hayır, aptal Cassy! Sen onun kalbini kırdın, hislerini araladıktan sonra David yüzünden onu öpemeyeceğini söyledin. Hatırladın mı Cassy? Onu öpen sendin ve şimdi ‘Ah, Harry! Lütfen bunu kesinlikle yapamam…’’ diyorsun. Alnıma vurup peşinden odadan çıktım ama o çoktan gözden kaybolmuştu.

Julia önümde belirip panikle sallanan kollarıma baktı ve beni durdurmaya çalıştı. Kalbimin ağzımda attığını söyleyebilirdim hatta bir tahta üzerine yatırsalar bu ritim ile Mozart’a örnek ritim olabilirdi, Tanrım! Neler düşünüyorum böyle?

‘’Ha-Harry! Julia! O David’in yanına gitti!’’ dedim endişeyle, peki bunu neden daha önce yapmamıştım?

‘’Ne? Nasıl?’’ diye sordu, başımı sallayıp kollarımı ondan kurtarmaya çalıştım.

‘’David’in kokusunu alabilir misin? Onun yerini bulabilir misin? Harry’yi bulmamız gerek vakit yok! Angela?’’ cümlemi bitirir bitirmez Angela’ya seslendim, anında önümde belirdi.

‘’Efendim?’’ dedi kibarca, insanlık duygularını kaybetmemiş olabilirdi.

‘’Bize yani Harry’ye yardım etmen gerekiyor.’’ Kaşlarımı kaldırıp soru sorarcasına yüzüne baktım, kollarını birbirine dolayıp dudaklarını araladığı sırada ‘’lütfen…’’ diye mırıldandım. Gözlerimde ki pişmanlığı görmüştü ve bir zamanlar aynı şeyleri o da hissettiği için başını onaylarcasına sallayarak odadan hızlıca ayrıldı.

‘’David’in kokusundan bulabilmemiz için ona ait bir şeyler olmalı.’’ Diye fısıldadı Julia, ona dönüp gözlerimi devirdim.

‘’Evimde beni bekleyen birkaç düşmanım olduğu için onun evine gizlice girerek eşyalarını alabiliriz?’’ öneride bulundum ama bu bizim için öneriden çok zorunluluğumuzdu.

                       ***

Evde yapılan hızlı hazırlıklardan sonra üç kadın ormanın derinliklerinde ilerliyorduk, ayağımın altında ezilen ve sesiyle irkildiğim yumuşak şeye bakmak için başımı eğdim. Bacaklarımı kendime doğru delicesine çekerken Julia kıkırdıyordu fakat bunda gülünecek herhangi bir durum yoktu, bastığım şey insan derisiydi neredeyse yanmıştı ama hala yumuşak ve kanlıydı. Burada da savaş olmuş olmalıydı ya da bu ölülerden kopan birkaç parçaydı.

Nihayet David’in evinin önüne geldiğimizde evin çevresinde dolaşan adamlara bakarak iç çektim.

‘’Çok fazlalar.’’ Dedim sessiz olmaya çalışarak, Juliana beni onaylayarak başını salladı.

‘’Melekler tarafından kutsanmış kılıçları var, saldıramayız.’’ Dedi Angela.

‘’Hızlı olmak zorundayız.’’ Dedim, bir planımız yoktu sadece gelişi güzel yapacaktık.

  Harry’nin Bakış Açısı

 

Uzun bir koridordan geçerken insan görünümlü canavarlar aralarında konuşup kıkırdıyorlardı. Benim burada bulunmamı garip karşılayanlar ise sadece bakıp ‘sanırım ölmek için af dilemeye gelmiş’ gibi tabirler kullanıyorlardı. Tam olarak bu olmasa bile ki bir nedenim vardı haklı sayılırlardı. Evden çıkmıştım ve buraya gelmek tam on dakikamı almıştı. Hızlıydım, güçlüydüm… Cassy’i öpmek isteyişim ve onu evde gördüğüm ilk gün aklıma gelmişti hatta bu aklıma gelişi yeterli olmadığı gibi gözümün önünde belirmişti.

Heykellerin yanından geçerken duvardan aşağı sarkan soytarı görünümlü canavarlar yüzüme bakarak güldüler.

‘’İblisimiz geldi!’’ dedi bir tanesi diğeri de onu onaylayarak yanındakini dürttü, onlara dönüp sivrileşen dişlerimi gösterdim. Gözlerimin siyaha dönmemesi için ise bambaşka bir çaba veriyordum çünkü o zaman duygularım kapanacaktı hatta buraya geliş amacımı bile unutabilirdim. Büyük salona adımımı attığım anda yeşil süt kokulu yapraklar görüş alanımı bulanıklaştırdı neredeyse öldüğümü hissetmiştim. Bu şeyler buraya insanlar girmeye çalışırken ağlarına düşüp takılsınlar ve yem olsunlar diye konulmuş olmalıydı, bir süre sonra mide bulandırıcı hale gelebilirdi; insanlar için.

David tahtından inerek mavi beyaz sütunlara doğru yürüdü ve ellerini birbirine vurup alkış sesi çıkartarak beni karşıladı.

‘’Hoş geldin kuzen, seni görmek ne büyük bir sürpriz!’’ dedi, gözlerimi tekrar devirdim ve bacağımı sarmak için taşın dışına çıkan bitki köklerini inceledim.

OKUDUĞUNUZ İÇİN TEŞEKKÜRLER, BEĞENMEYİ VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN :)X

Cold FLOWWhere stories live. Discover now