''Yapraklarında Kelebek Olduğunu Hayal Et!''Bölüm:128

74 10 5
                                    


Anneler... Benim biyolojik annem dışında bir beş annem daha vardı ve içlerinden biri melek oldu... Seni unutmayacağız kalbi gibi kendi de güzel kadın, Johannah. Her şey için teşekkür ederiz! 


Uyandığımda hafızamdan bir şeylerin eksildiğini hisseder gibi kalkmıştım. Sanki anılar beynimden çekilerek yok oluyordu ama derinlerde bir yerlerde saklanan bir şeyler vardı ve ben... Bunu hissediyordum. Harry yanımda yoktu, yatak her zamankinden daha soğuk görünmüştü gözüme. Bacaklarımı sarkıttım ve soğuk, tahta zemin ile ayaklarımın buluşmasına izin verdim. Ayağa kalktığım sıra bedenimden aşağı sıcak sıvı süzülmeye başladı. Yanaklarım kızarıyordu, bunun kan olabileceği düşüncesi kalbimi hızlandırırken hızla bakışlarımı yere çevirdim. Aksine, mavi renkte bir sıvıydı. Gözlerim kararırken son hatırladığım şey mavi sıvının yoğunlaşarak akıyor olmasıydı. 


Gözlerimi başka bir yerde açtım. Artık sıkıştığım odanın dışına taşmış, gezgin misali yine bir yılın içine tıkışıp kalmıştım. Bir adamın homurtusu ile bakışlarımı başka yöne çevirirken beni fark eden kadın hızla diğerlerine seslendi ama bu başka bir dil içeren seslenmeydi. Onu anlamıyordum, beni görmesi ise zaman yolculuğunda unuttuğum bir şeydi. Adamlar ellerinde tuttukları tımarları havaya kaldırıp meşale ile benim olduğum yönü gösterirken kendimi kaçmak için zorladım. Sanırım bu şu ana yakın bir yıldı o halde ben bu yıldaydım ve kendimi görmemeliydim. İçimden bir ses belaya ağır bir şekilde bulaştığımı söylüyordu. Evime doğru koşarken ayağımda olmayan ayakkabıların avantajıyla hızımı daha da arttırabileceğimi fark edince hızlıca aldığım solukların arasından gülümsedim. Yanımdan at arabası geçerken aniden yavaşladı. Kapının içinden biri başını uzatıp bana seslendi. 

''Bayan!'' dedi yumuşak bir ses ile, ''Bu saatte bu şekilde koşmamalısınız nitekim hastalanabilirsiniz.'' bana doğru seslenen, gözlüklü adama doğru baktım. Ayaklarım çamur içindeydi ve bu imalı arabaya bin teklifini reddetmek daha cazipti. 

''Sanırım böyle devam edeceğim.'' Yoksa kendim ile karşılaşırsam zaman bozulur...

Adam başını iki yana sallayarak, ''Lütfen...'' diye rica etti. 

Peşimde koşan adamların sesini duyunca irkilerek kendimi arabaya attım. Üzerimdeki kıyafeti çekiştirmeye başladığımda araba hareket etti ama bu neden oluyordu ya da bu insanlar başka bir dilde konuşurken bu adam nasıl bizim dilimizde konuşabiliyordu? Adam paltosunu çıkarıp bana uzattığında uzunca baktım. Israrlı bir şekilde uzatınca teşekkür edip almak durumunda kalmıştım. 

''Nereden geliyorsunuz? Amerika? yoksa... İrlanda mı? Oldukça solgun bir teniniz var.'' dedi adam sarı sarı parlayan dişlerini göstererek. 

Aslında solgun tenli değildim, son zamanlarda çekilen kanım beni adeta beyaz tenli bir kadına çevirmişti. 

''Şey... Biz neredeyiz?'' diye sordum. Adam başını hafifçe arkaya atıp güldü. Burnuma gelen metalimsi koku beni biraz daha ürkütürken tuzağa düştüğümü fark ediyordum. 

''İngiltere sınırları,'' Öne doğru eğildi, ''Söylesene küçük hanım. Yolunu mu kaybettin?'' Bu soru ile çok fena tökezlediğimi fark ettim. Ama bu nasıl olabilirdi ki? Aynı zaman içinde iki anıyı paylaşmak? Yanlış değil miydi? 

Kader... 

O benken her şey mümkündü! 

Gözlerimi yumdum, açtığımda adam yüzüklerini eklemlerinde çıkarır gibi bir kaldırıp bir indiriyordu. Derin bir iç çekti. 

Cold FLOWWhere stories live. Discover now