''Adsız Gölge.'' Bölüm:127

77 11 7
                                    


Juliana ile hazırlandıktan sonra aşağı indik. Annem gözlerini anında karnıma kilitlemişti, elinde tuttuğu fincanı daha sıkı kavrayıp köşede duran sehpaya bırakırken kalkmaya hazırlık yaparmış gibi boşta kalan eliyle eteğini kavradı. Sahte bir gülümseme takındım, oldukça sahte bir gülümseme. Harry'nin orada olduğunu ise bana bakışlarını hissettiğimde fark etmiştim. Orada oturmuş beni seyrediyordu, bizi. 

''Oh, Tanrım... Cass...'' Ağzından kaçan bu hüzünlü mırıldanış ile gülümsememi düşürüp yanına yaklaştım. 

''Anne...'' Annem gözlerini kısarak bana bakmayı sürdürdü. Bir süre öyle ayakta durduktan sonra büyük bir adım ile bana uzanıp sıkıca sarıldı. 

''Seni çok özledim ama öfkemi dindirecek kadar değil, yanlış anlama!'' dedi sarılırken. Kıkırdadım. İçten bir kıkırdama. 

Harry ayağa kalktı ve ikimizin çaprazında belirdi. Yüzündeki sinsilik ölümüne genişlerken göz ucuyla ona baktım. Ellerimin annemin omzunda titrediğini fark edince yumruğumu hafifçe sıkarak geri çekildim. Annem bakışlarını yeniden karnıma çevirdiğinde daha merhametli bakıyordu. 

''Bu... Gerçekten de?'' dedi annem duraksayarak. 

Çarpık bir gülüş ile yakalanan Harry'e aynı anda bakışlarımızı çevirdik. ''Bu gerçekten de gerçeğin ötesindeki bir gerçek.'' diye mırıldandı Harry. Gözlerimi devirip anlamsız konuşmasına içten son gelmesini diledim. Annem yerine yeniden yerleşirken gözlerimle odanın havasına göz gezdirdim. Herkes o kadar hazırlıklı görünüyordu ki odanın içinde dönen çiçek kokusu bile bunun bir kanıtıydı. 

''Babam?'' dedim, annem kaşlarını hafifçe çattı. 

''Biraz dışarı çıktı.'' Bayan Blaire cevap vermişti, annem minnettar bakışlarını yollarken aslında üzgün olduğunu vurgulamaktan nasıl kaçınacağını düşündüğünü fark etmemek imkansızdı. 

Sohbet koyulaşırken annem o sıkı sorulara yaklaşıyordu bunu fark ettiğimde Harry'e bir bakış attım. Ardından ayağa kalkıp gözlerimle bahçeye çıkıp uzun süre gelmeyen babamı aradım.

''Affedersiniz,'' diyerek aralarından ayrılırken hızla bahçe kapısına yöneldim ve oradan takılmadan çıkmaya çalıştım. 

Hava grileşmişti. Babam ilerideki akan nehrin yanında, elleri cebinde bir vaziyette dururken aniden bana döndü. Karşılaşmaya kendini hazırladığı bu manzarayı görünce iç çekti sonra gülümsedi. Kollarını iki yana açarken rahat bir nefes alıp gülümsedim ve koştum. Babama sıkıca sarıldım. 

''İşte bu yüzden kız çocukları her zaman en harika olanlardır.'' dedi babam. Kollarının altında kıkırdarken aniden çekilip bir hanımefendi halime büründüm. ''Sanırım, babacığım, biraz daha toplu olmam gerek.'' Başımı soylular gibi kaldırırken babam güldü. ''Böyle iyi mi?'' dedim ardından bende güldüm. 

''Artık onun için yapılabilecek en iyi şey ailesinin ona iyi bakacak olması.'' Babamın imalı sözleri bakışlarının karnımda olmasıyla her şeyi açıklıyordu. 

''Sanırım...'' 

Kısa bir süre sessizlik bizi kovalarken babam elini karnımın üzerine yerleştirdi. ''Onu hissediyorum!'' Oldukça heyecanlı görünen ifadesini benden saklamamayı tercih etmişti. O hep böyle bir insandı, asla saklamazdı. 

Mutluluk ile gülerken her şey bir anda siyaha bulandı. Gerçekten, koyuların da derinindeki bir siyah. 

Gerçek olmamasını umut ederek etrafıma bakındım, gerçekti. Kulaklarım çınlıyor hemen peşine uğuldamaya başlıyorlardı. Kıvrandığımı hissettim. Babamın arkasında beliren kara duman bir el gibi ona uzanıp her şeyi siyaha çevirmişti. Babam dizlerinin üzerine çöktü, belkide zihninde yankılanan son ses benim sesim, gördüğü son şey ise benim yüzümdü. Siyah dumanın arasında su gibi akan kanların arasında babamın kalbini gördüm, söküp alınan kalp... Orada duruyordu, babam ise yüzüstü yere düşmüştü. Bacaklarım titreyerek yanına çöktüm, kulaklarım hala kapalıydı. Ama bağırıyordum, müthiş bir kuvvetle, her yana. Babamın ceketini kavrayarak aklını kaçırmış keçi gibi bağırmaya devam ettim. Hiçbir şey hissedemiyordum. Acıdan başka, hiçbir şey. Alnıma giren bir ses ile birkaç saniye ağaca baktığımı hatırlıyorum, Bebeğim, uyu. Harry zihnime girmiş beni kontrol ediyordu. Her şey bulanıklaşmadan önce buklelerini gördüm. Sonra ise babamın yanına koşan kalabalığı. 


Hıçkırığıma takılarak uyanmıştım. Neler olduğunu hazmetmeye çalışırken zihnimde bir parçanın eksik olduğunu fark ettim. Koca bir boşluk zihnimde yüzüyordu. Derinlerde bir yerlerde bunun eksikliği ile boğuşurken ne olduğunu kavrayamadığımı fark ettim. 

''İyi misin, bebeğim?'' Harry'nin sesi ile beraber ona döndüm. Elimi alnıma götürüp biraz ovuşturduktan sonra başımı hafifçe evet anlamında salladım. 

''Saatlerdir uyuyorsun annen seni uykunda öpüp gitti.'' 

''Ya babam?'' Babam mı? 

Harry'i tanımasam yutkunduğunu düşünecektim. Karanlıkta inci gibi görünen soluk teni parlıyordu. 

''Bebeğim,'' dedi, ''yoksa onu mu gördün? Rüyanda?'' 

Biraz aklımı kurcaladım ama yoktu. Ne babama dair bir hatıra ne de başka bir şey. Anılarım vardı ama zoraki anılar. Yüreğimin sızladığını hissettim, gerçekten sızlamıştı. Nedensizce içlendim. Harry yanıma geldi ve yatağa uzandı. Her şey artık o kadar karışıktı ki anlam vermekte güçlük çekiyordum. Koluyla beni dolayıp kendine çekti. 

''Özür dilerim.'' dedi içten bir sesle. Başımı kaldırıp ona baktım, yüzü kaskatı kesilmişti. Uzun sivri dişleri görüş alanıma girince onları inceledim. 

''Neden?'' 

''Sanırım seni ısırmak istiyorum.'' dedi düşünmeden. Gülüyordu, bu yüzden şaka olduğunu anlayınca rahatladım. Bazı şeyleri çabuk ciddiye alan birisiydim. 

''Ya bebek tamamen kan emici doğarsa? O zaman ne olacak?'' 

''Bunu şimdi düşünmemiz gerektiğini düşünmüyorum.'' Boşta kalan eliyle çenemi kavrayıp yüzüne yaklaştırırken güldü, ''Çünkü,'' dedi imalı bir ses tonuyla, ''bundan daha önemli bir konu ile meşgulüm.'' 


BEĞENMEYİ UNUTMAYINIZZZZ SİZİ SEVİYORUM :))X -Lilith

Cold FLOWWhere stories live. Discover now