''Kurtarıcı'' Bölüm:77

196 23 1
                                    


Tıkıldığım odaya ufak bir göz gezdirdikten sonra başımı duvara dayadım. Kutu boyunu bile geçmeyecek kadar küçük pencere, önünde ise demir parmaklıklar vardı. Tabii, bu parmaklıkların sadece demirden olmadığını adım kadar iyi biliyordum. 

Her şeyi baştan aşağı tekrar düşündüm; Evlenmemek için evden kaçmıştım. Yolumu kaybetmiş, bir başka eve sığınmak durumunda kalmıştım. Hayatımda görebileceğim, insan kalıbına gizlenen öküzle tanıştım ve eh, bunda benim hatam da vardı elbette. Sonra ne mi oldu? Klasik, bunu anlatmaya bile gerek yok. 

Uyandığımda, bana olanlar anlatıldıkça sanki gizli kalan kutumdan her şey bir anda çıkıvermiş gibiydi. 

Sinirle yerdeki oyulmuş toprağı biraz daha ittirerek boşluk açılmasını sağladım. Harry'e olan nefretimi bu topraktan çıkarmak doğru değildi ama yine de ona ulaşana kadar benim için böylesi daha sağlıklıydı. 

İlk önce bir gölge gördüm sonra sanki o gölgenin üzerine birçok kafa yerleştirilmiş gibi tek bedenin üstüne çıkıverdiler ki bunun ne olduğunu bilmek imkansızdı. 

''Merhaba,'' dedim sakince. Gölge önce olduğu yerde kaldı sonra yeniden hareket etmeye başladı. ''sen iyi misin?'' 

Boğuk kahkahası odayı kaplamıştı, kahkahası büyüdükçe sesi de tizleşiyordu. Buradaki salaklar benim korkup kaçmak isteyeceğimi düşünmüş olmalıydılar en başı da Harry çekiyordu tabii. 

''Bak tatlım, hayatımın en az 1 senesini bir manyakla geçirdim. Görebileceğin her şeyi gördüm, efsanevi kan emicisinden tut yaşayan ölüsüne kadar. Şimdi bu içerideki baş APTAL yüzünden buraya tıkılmış haldeyim! Yani seninle Rus Ruleti oynayacak vaktim ne acıdır ki yok! Bir şeyler düşünüp bu lanet piçlerden kurtulmak zorundayım. Her şeyi tam anlamıyla hatırlayamıyorum, o salak da zaten kendini feda etti gör bak, sevgisine tükürdüğüm... Şimdi orada oynayıp gülmek istersen seni durdurmayacağım ama bu cehennemi yönetmeye başladığım an size burayı dar ederim!'' 

Sesler kesildi, gerçekten içimi boşaltmak manyağın gülmesinden daha iyi gelmişti. 

''Onunla evli miydin?'' Gölgenin ardına gizlenen kişi ortaya çıkıverdi. Altın sarısı saçlarıyla, karanlıkta, bir mumdan bile daha aydınlık şekilde parlıyorlardı. Kan kırmızısı gözlerini birkaç kez kırpıştırıp bana doğru yaklaştı. Oldukça uzun boyluydu ama bir o kadar da güzel ve zarifti. Harry'nin seçimleri neden güzel kadınlardan yana oluyordu anlayamıyordum. 

Kollarımı birbirine dolayıp iç çektim, ''Evet, yani sanırım öyleydik.'' 

''O, senin buraya geleceğini kendi adından da emin bir şekilde söylüyordu. Efendimizin efendisinin ortaya çıkacağını öğrendiğimizde hazırlıklar yaptık. Duyduk ki... Yani, şey o-''

''Feda etti, kendi bebeğini. Evet, demek istediğin bu ise doğru.'' 

Kız başını üzüntülü bir şekilde salladı. ''Özür dilerim.'' 

Kızın üzüntülü ifadesini fark edince tekrar iç çektim. 

''Sen bir çeşit... Canavar falan mısın? Burada ne işin var?'' Bana bakıp söylediklerimin üzerine kıkırdadı ve köşede örümcek ağlarıyla kaplanmış sandalyeyi çekip oturdu. 

''Öylede denebilir, az önce bahsettiğin 'kan emici' ırkındanım. Ailem de öyledir ve biz saf kanız, ailem asırlarca kötülük adı altında çalışmıştır fakat bunların hepsi sözde olan şeyler. Bir gün bunu efendimiz fark etti, eğer, eğer gerçekten gün geldiği zaman ona itaatkarlığımızı  gösterirsek bizi serbest bırakacağını ve yüklü miktarda külçe altınlar vereceğini söyledi. Ailem karşı çıkmaya çalışsaydı bilirsin, kötülerin kanları sadece kötülükle kaplıdır yani bizimkisi aşağı aksa onların ki yukarı akar. Böylece ben görevlendirildim.'' Kızın kötü biri olmadığını tahmin etmiştim, yüzüne bakınca bile bu anlaşılıyordu. 

''Adım Cassandra fakat bana Cassy diye hitap etmeni istiyorum. Peki, şu yaptığın büyülü şey, o yaratıklar da neydi öyle?'' Kız bu kez kahkaha attı.

''Bende Maddison. Ah, onlar buradakilerin ruhları. Senin yarı cadı olduğundan haberimiz vardı bu yüzden ölülerin gölgelerini görebileceğini biliyordum. Bak Cassy, bugünlük şanslısın ama bana yardım etmen gerekiyor. Sadece yalandan aklını kaçırmış gibi yaparsan belki o bundan tatmin olur ve her gün bir başka yaratıkla karşılaşmazsın.'' Dedi, kız başıma gelecekleri düşündükçe benden daha çok korkmuş gibi duruyordu. 

''DAHASI DA MI OLACAK? BU ADAM AKLINI KAÇIRMIŞ! DÜŞMANINA BU KADAR YAPMADI, TANRIM!'' 

Sesim yükselince Maddison panikledi ve anında önümde belirip soğuk elleriyle ağzımı kapatmaya çalıştı. 

''Lütfen, sessiz ol,'' diyerek uyardı beni. Başımla onaylayınca ellerini ağzımdan çekti. ''senin içile tutulanların bazılarını tanıyorum. Onlara senden söz edeceğim, ama sıralarını tanımadıklarıma savana kadar buradan çıkmanın yolunu bulmalıyız, Cassy. Yoksa o seni önce delirtecek sonrada damıtarak etten parça haline getirecek.'' 


                                ***


Gözlerimi açtığımda güneş ışığı demir parmaklıkların arasından içeri girmek için var gücüyle zorluyordu. 

Maddison karanlık köşede oturmuş öylece duvara bakarken ayağa kalkmaya çalıştım. 

Uykunun verdiği sersemlikle biraz sendelesemde dengemi sağlamayı başardım. Ne yapacağımı düşünüyordum, onu nasıl oltaya getirebilirdim ki? Kendi aklı aptal gibi çalışsa da şeytani yanına sahip olan aklı oldukça keskindi. 

''Birkaç saat sonra gelecekler. Çığlık atmaya başlasan iyi olur.'' diye uyardı beni Maddison. 

İlk ne demeye çalıştığını anlamamıştım ama sonra dün konuştuklarımız aklıma geldi, Maddison'ın da iyiliği için dediğini yapacaktım. Shakespeare'in sahnesine konuk olarak davet edilebilecek derecede sergilediğim oyuna neredeyse ben bile inanıyordum. 

Kapıdan geçen yaratıklar beni izleyip yarım akıllarından ne geçiriyorlarsa üstüne kahkaha atıyorlardı. Kapının yolunu bile bulamıyormuş gibi davranarak çığlıklar attım, arada bir ışığımın parlayacağı kadar işi büyüterek bağırmaya devam ettim. Kapıdaki yaratıklar kapıyı açıp Maddison'ı çağırdılar. Maddison'ın bacağını yakaladım, beni de götürmesi için ona yalvardım ama o da rolünü yaparak beni hızla itti. Yaratıklar önlerine döndükleri an ses çıkarmadan 'özür dilerim' demeye çalışarak ağzını oynattı. 


                                                ***


Günler günleri kovalarken Maddison'ın arkadaşlarıyla sohbet kurdum. Gelirken yanlarında kumar tarzı oyunlar getiriyorlardı ve bizde yaratıklar olmadığı sıralar oynuyorduk. 

Son arkadaşı gelmişti ve ben planımı tamamlamıştım. Yaratıklar iyice delirdiğimi düşünüyorlardı, haliyle hoşlarına gitmişti bu durum. Son kişi hücreden ayrılırken çocuk bana göz kırptı. Hücre demirlerine yapışıp demirleri sarsmaya çalışarak seslendim. Bu sırada kapı tekrar açıldı. Neredeyse dört katı büyüklüğümde ki efsanevi yaratık hücreye girdi. 

Bu kez içimdeki sahte korku yerini gerçekçi endişeye bırakmıştı. 

''Hey, neler oluyor?'' dedim yaratıklara bakarak. Birbirlerine bakıp gülüştüler. 

''Hep ruhani olarak sarsılacağını düşünmüyordun değil mi?'' Dedi uzun olan yaratık. 

''N-ne?'' kekeledim, bu kez gerçekten korkuyordum ama kendim için değil.

''Efendimizin sana bir hediyesi, erken doğum yapmaya ne dersin?'' Kısa, kel olan kelimeleri kokuşmuş ağzından dökerken duvara yaslanıp bir çığlık kopardım. Çığlığıma karışan gülüşme sesleri yankıyı büyütüp bütün evrende yankılanmıştı, biliyordum. 


EVVET MİLLET YENİ BÖLÜMDEN SELAMLAR! BU ARADA DERANGED (DENGESİZ) HİKAYESİNİN 2 YENİ BÖLÜMÜNE DE BAKMAYI UNUTMAYIN! BEĞENİ YORUMLARINIZI EKSİK ETMEMENİZ DİLEĞİYLE... -LILITH

Cold FLOWOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz