''Kaybolan Yollar.'' Bölüm:111

120 12 19
                                    


Cassy'nin Bakış Açısı 

Sanki Tanrı artık benden yana gibiydi. Buz gibi esen rüzgar birkaç dakika içerisinde kaybolarak yerini güneşe bırakmıştı. Artık yeşermeye başlayan yapraklar ise ilkbaharı müjdeliyordu. Yürümeye devam ettim, ileride kasabanın olduğunu belirten tahta bir tabela çıktı karşıma. O anın heyecanıyla hızla yürümeye başladım. Annemi ve babamı uzun zamandır görmemiştim tabii en çokta atım ile köpeğimi göreceğim için mutluydum. Kasabaya varır varmaz mutluluğumu gizleyemez bir şekilde gülümsedim ama içimde yarım kalmış bir şeyin acısı da vardı. İnsanlar koşuşuturmaca içerisindeyken evimizin hatırladığım yoluna saptım ve yürüdüm. Ellerim artık soğuktan buz gibi olmuştu. Nihayetinde evin tüten bacasını görmüş, heyecanla yerimde hoplayarak koşmaya başlamıştım ki evin önünde duran at arabalarını fark ettim. Anında durup kim olduklarını tespit etmeye çalışıyordum. At arabası birine aitti, üzerindeki altın işlemeler ve basamak kısmındaki bir başka dil ile yazılan yazılar bunu işaret ediyordu. Sonra evimizin kapısı açıldı ve annem ağlayarak dışarı çıktı, öyle salya sümük içerisinde değildi. Elinde tuttuğu beyaz mendil ile acısı gözlerine vuran yaşları nazik hareketlerle siliyordu. Peki, babam neredeydi? Yavaş adımlarla eve ilerlemeye başladım, ben yürürken evden teyzem çıkmıştı. Sanırım bu düğününe gidemediğimiz yeni eşiydi, adam başı dik bir halde teyzemi sarmalıyordu teyzem ise annemi. Sonrasında ise arabaya bindiler beni hala kimse fark etmemişti. Annem başını kaldırmadan içeri doğru geri adımlar atarken ona doğru seslendim. 

''Anne!'' 

Annem sanki Azrail onu çağırıyormuş gibi kaskatı kesilmişti. Bedeni mezarlıklardaki anıtları aratmayacak türdendi. Acıdan inliyordu ve gözyaşları kaskatı kesilen bedenine bağımsız bir şekilde hareket ederek akmaya devam ediyordu. Sonunda başını yavaşça kaldırarak ağlamaktan kızaran gözlerini bana yöneltti. 

''Baba?'' diye fısıldadım, ''ba-babam... Nerede?'' 

Ayaklarım artık iç içe basarak yürüyorlardı. Yorgunluktan zayıf düşen bedenimi önemsemeden gücümün son damlasını harcayarak yürümeye devam ettim. Kapının önünde artık yüz yüzeydik. Annem hala bana bakıyordu beni ne içeri davet ediyor ne de kovuyordu. Annemin boşta kalan elini yakalayıp sıkıca kavradım benim elime göre daha sıcaktı. Ama hala bir tepki yoktu. Yüzü benim tenimden bile solgundu. 

''O nerede, anne?'' 

Annem hayatta iki şey için ağlamıştı, bir benim için bir de babam için. Ve ikimizin de ortak noktası hastalanmaktı. Bir gün aldığım haşhaş ile çok kötü olmuştum sonrasında ise alerjim olduğu için neredeyse ölecek noktaya gelmiştim. Annemi bir o gün ağlarken görmüştüm bir de babam ağır bir şekilde hastalandığında ağlarken görmüştüm. Yani bu demekti ki babama bir şey olmuştu ve benim haberim bile olmamıştı. Annem elindeki mendili yavaşça indirirken bana kollarını uzatarak sıkıca sarıldı ve bırakmak istemezmiş gibi her saniye kendine daha çok bastırdı. 

''Bilmiyorum...'' dedi güçlükle, ''Bilmiyorum.'' diyerek tekrarladı. 

Sonra beni içeri çekip ardımdan kapıyı hızla kapattı. Gözlerinin altı mosmor olmuştu, ona baktıkça içim paramparça oluyordu. 


***


Ben sıcak bir şeylerle ısıtılırken annem yine uzaklara dalarak babamı düşünüyordu. Babam kayıptı ve hizmetçilerden duyduğuma göre kayboluşunun üzerinden bir hafta kadar uzun bir süre geçmişti. Ben buna inanmıyordum, koskoca adam neden kaybolsun ki? Belki o da bu düğünü istemiyordu? Belki o da buna karşıydı? 

Cold FLOWWhere stories live. Discover now