"Neler Oluyor?" Bölüm:76

219 31 20
                                    

Cassy'nin Bakış Açısı

Kimsenin bana doğru düzgün açıklama yapamıyor oluşu beni iyice tedirgin etmişken birde başıma bu illet çıkmıştı. Gözlerimin karardığını, kanımın ise vücudumdan çekildiğini hissedebiliyordum. Julia bir adım atarken kendimi yere attım vesvese veren bu iblis suçu olmayan birilerini bile cezalandırmamı istiyordu. Susmayan bu sesi bastırmak yerine kendimi fırlatmaya başladım.
"Tanrı aşkına!" Diye bağırdı Julia, gerçekten de... Neyin, kimin fesiydim ki ben?
İçime biri kaçmış gibi çift sesle konuştuğumu işittim. "Tanrınız sizin olsun! Bu bebek benim kurbanım olacak, ah yüce İblis istediğin bu değil miydi?" Gülmeye başladım.
Chris beni koltuk altımdan tutup kaldırmaya çalışırken gözümü diktiğim aynaya şeytanca gülümsemelerimi gönderdim.
"Bekle beni sevgilim," Chris baktığım yere bakarken kitlenmiş gibi yerinde duruyordu. "asıl iblis kimmiş sana göstereceğim."

Birkaç Saat Sonra

Başıma hücum eden ve neredeyse kafatasımı kıracağını düşündüğüm baş ağrısıyla uyandım. Gözlerim birçok dinlenmemin ardından hala yorgunlukla kapanıyordu.
Bu kez yalnızdım, odaya kısa bir göz atıştan sonra neden bu kadar çıldırdığımı kısa saniyeler içinde tekrar gözden geçirerek düşündüm.
Daha fazla zaman kaybetmek istemiyordum o aptal he şeyi unuttuğumu sanıyordu oysa benim kim olduğumu asıl kendi unutmuştu, yarım akıllı.
Kendimi düştüğüm bu delikten kurtaracaktım öyle yada böyle hikayeyi dinlemeden kimseye huzur yüzüde göstermeyecektim.

Aşağı indiğimde Julia ve Chrisin fısıldaşmalarını işittim. Beni fark eder fark etmez ikiside ayaklanmışlardı.
Onlar daha yanıma ulaşamadan iyi olduğumu söyleyerek koltuğa doğru yürüdüm.
"Bana bütün hikayeyi baştan sona anlatacak ve gittiği yerin hangi cehennem olduğunu söyleyeceksiniz."
Julia pes etmiş bir şekilde iç çekti. "O halde Chris, bunu sana bırakıyorum." Diyerek odadan ayrıldı.

  ***
Chris olayı baştan sona anlatmıştı ve herhangi bir tepki vermemi merakla bekliyordu.
"Anladım." Dedim sadece, aslında anlayamıyordum onun o kafasının içindeki yarım beyninden neler geçtiğini kesinlikle ANLAYAMIYORDUM.
"Chris, her şey için teşekkür ederim. Lütfen ne sen ne de Julia... Yoluma engel olmayın. Şimdilik biraz yürüyüşe çıkacağım. Akşam yemeğinde görüşürüz."
Akşam yemeği, ha? Ne zamandır yemek yemiyordum? Vücudum ben uyurken neyle besleniyordu? Onun piçi neyimden beslenmişti?
Ah... Birkaç cümleyle kıvırarak yalan söyledim. Vakit kaybetmek istemiyordum. Kısa zamanda her şey yoluna girecek düşüncesiyle yola koyuldum.

Akşam olmak üzereydi muhtemelen ikiside beni bekliyordu fakat ben ormanın derinliklerine çoktan gömülmüştüm. Herhangi korkum yoktu, kaçırılma, öldürülme vs vs...
Harry burada beni bu şekilde yakala-
Hayır. Bir dakika, adını, yüz profilini, bedeni, yüzündeki kıvrım ve ince detaylar... Ben bunları niye bir anda hatırladım ki?
Kasıklarıma vuran acıyla beraber inleyerek dizlerimin üzerine düştüm.
Dizlerime batan kurumuş yapraklar kıvranışımla ses çıkartıyorlardı.
Bir şey damladı zamanla bunun yağmur olduğunu fark etmem zor olmadı.
Kıvranmaya devam ederken havaya kalkan toprak kokusu ve aydınlık yokoluvermişti.

Yerden kalktım, bu şekilde burada durmanın bir anlamı yoktu. İnsan olmayan yönümü kullanarak onu bulabilirdim ama çok çok uzakta olduğunu da biliyordum.
Birden gümüş kadar parlak bir ışık belirdi. Cennetin kapısına benzetebileceğim bir kapı aralandı ve içeriden iki silüet süzülerek benim önümde durdular.

"Demek iblisin avcısı sensin." Dedi kalın sesli, erkek olduğunu düşündüğüm ama yüzünü göremediğim için kesin bir şey söyleyemeceğim silüet.
Kolumu ışığın yakıcı gücünü kesmek adına gözlerimin üzerine koydum.
"Ne?" Diyerek tersledim.
"Sen," diye araya girdi kalın sesliye nazaran daha ince sese sahip olan varlık, "karnındaki bebeğe sahip olmaması için onu öldürmek hatta yok etmek zorundasın."
Kahkaha attım. "A ha! İşte benden yana birileri, bende tam olarak bunu istiyordum ışığınızı gözümden biraz çekerseniz elinizi memnuniyetle sıkacağım!"
Kendimi olduğum yerden 50 belkide 100 metre sürüklenmiş halde buldum, kızmışlardı.
"Ciddi ol! Sana yardım etmek adına buradayız. O iblisi duygularına yenilip yok edemezsen seni yok etmek adına ant içeceğiz. Ve sen ya lanetleneceksin yada bizim yok olana kadar kullanacağımız köle olacaksın."
"Ben sizden yardım felan dilenmedim, cehenneme gidin!"
"Gerekirse zebanin oluruz Cassandra! Ya bizimle anlaşma yapacaksın yada bir daha asla bizden yardım istemeyeceksin!"
"Eğer onu yok edersem..." "Eğer yok edersem bana daha fazlasını borçlusunuz."
"Sen onu yok ettiğin an seni Tanrıça kadar büyük mevkilerde besleyeceğiz. Şimdi bu gümüş, ejderha kalbiyle dövülmüş, cehennem ateşiyle sulanmış hançeri al. Bunu alman anlaşmayı kabul etmen demektir Cassy! Bunu sakın unutma!"
Hançeri ayağıma doğru fırlattılar. Oldukça parlak bir bıçaktı.
"Sana ne yapman gerektiğini anlatacağım iyi dinle; bunu sadece ve sadece o iblisi yok etmek için kullanacaksın. Kınından çıkardığın an hançer kınındaki zehirle donanacak, sen o zehri önce ona bir şekilde içirteceksin dudaklarına değmesi bile yeterli, sonrasında hançeri kalbine saplayıp üç kere 'Lanet, Kan, Yokoluş!' Diye bağıracak ve yok olmasını bekleyeceksin. Her şey bittiğinde hançeri göğsünden çekip çıkar ve kendi kanını onun üzerine akıt böylece iblis yok olacak."
"Hmm." Dedim
"Bunu başaramazsan Cassy, onun yerinde sen olacaksın."
Ve ışık kayboldu. Gümüş hançeri alıp tekrar ayağa kalktım. Yağmur dinmişti, hançer ise elimde parlıyordu.

Yaklaşık 3-4 saat yürümenin ardından bir ağacın altında dinlenmek adına oturdum. Başımı ağaca yaslarken bir yandan olanları düşünüyordum ona duyduğum bu nefret piçini taşımaktan değil onu öldürüp beni yüzüstü bırakmasından geliyordu. Başımı sallayıp dinlenmenin saçma bir fikir olduğunun kanaatına vararak tekrar yola koyuldum. Nereye gittiğime emin olmasamda kafamın içinde taslak harita vardı. O iki yaratık bana harita bahşetmiş olmalılardı.
Ormanın artık çıkılmaz noktasına ulaştığımda derin derin nefesler aldığımı fark ettim. Burada kara bir büyü vardı, burada şeytanın sıcaklığı ile soğukluğu vardı.
Bir anda etrafım karanlık silüetler tarafından çevrildi.
Gözümü kısarak onların ne olduğunu görmeye çalıştım ama içlerinden biri tiz bir sesle kızarcasına bana bağırdı.
"Bizi görmeye çalışırsan ölürsün!"
"Ne?" Dediğim sıra biri dizimin arkasına vurup yere düşmemi sağlamıştı.
Bileklerimi arkamda kavuşturup beni ileriye doğru itmeye başladılar. Ama tabii bunların başıma geleceğini tahmin etmiştim. Hançer mi? Hançer güvendeydi.

Beni sürükleyerek bir yere sokmaya başladılar. Duvarlardaki meşaleler yol gittikçe küçülüyor gibiydi.
Büyük kapıların ardından geçtik ve bir odaya girdik.
Oda Harrynin evinin 2 katı kadardı yani yaklaşık 2000 hatta 3000 kişi rahatlıkla sığardı.
Elini çenesine dayamış başı önde bir şekilde tahtta oturan kişi botlarını birbirine çarparak ayağa kalktı. Beni öne fırlattıklarında ise birkaç metre öne sürüklendikten sonra duraklayabildim.
Bileklerim her oynadığında yandığını hissedebiliyordum çünkü bu insana ait olan türde bir ip değildi.

O kişi gelip yanımda çömeldi ve beni geriye doğru atarak çenemi yavaşça kavradı.

"Ne?" Dedim, kalbim yerinden fırlayacakmış gibi atmaya başlamıştı.
"Merhaba, güzelim."
Onun o lanet gülüşü midemi bulandırıyordu ayaklarına eğilerek kustum.
"Hadi ama gelişini şereflendirmek adına olduğum yerden bu küçük yere geldim yorulmayasın diye ve sen karşılığında bunu mu veriyorsun?"
Harry pis bir şekilde gülerken içimdeki ses yanılmadığını söylüyordu. Onun ormanda bir yerden çıkacağını tahmin etmiştim.

"Demek özel güçlerinle bana hediye getirmeyi eksik etmedin?" Dedi vücuduma bakarak. Önce bebeği ima ettiğini sanmıştım ama hançeri, sakladığım büyüyü kırarak yerinden çıkarınca gözlerim fal taşı gibi olmuştu.
"Ama, biliyorsun ki karnındaki daha değeli konumda."
"Seni görmek güzel Harry, umarım cehennemde de tam tersi halde görüşürüz." Diyip yüzüne kusmuklu ağzımla tükürdüm.
O ise bozuntuya vermeden kahkaha atarak geriledi.
"Senin için karanlık oda hazırlattım. Arkadaşlarınla geçen zamanda iyi eğlenceler. Bebek büyürken delirmemeye bak." Çevredeki yaratıklara el kol işareti yaparken tahtına yürüdü. Beni kaldırdıklarında elini tekrar çenesine yerleştirmiş bir vaziyette gülümseyerek bana baktı bir an için gözlerinin yeşilini ve hüzünlü bakışını gördüğümü sanmıştım ama şeytanca duran suratı bana sadece ilizyon gösterisi yapıyordu.
"Ama Cassy, ister delir ister öl. İkinizde umurumda değilsiniz. Benim planım seni yavaşça öldürmek, kendini öldürecek bir şey bulmadıkça ölmemeye bak."
Tekrar o iğrenç kahkahasını attı.
Onu bulacağımı biliyordum ama bu kadar kolay yakalanacağımı tahmin etmemiştim en azından beni bu şekilde karşılamaz diye umuyordum lakin o sandığımdan da beterdi.
"Söylesene," dedi beni götüren ilginç yaratık "seni içeride ne beklediğini biliyor musun?"
Hayır anlamında başımı salladım o ise güldü.
"Tek sen değilsin, yinede sana bir iyilik yaptı. Onlarjn gördüğü büyüye maaruz kalmayacaksın fakat onlarla nasıl hayatta kalacaksın bilemiyorum." Derin bir kahkaha attı.
"Canınız cehenneme."
"Ah, hayatım biz zaten cehennemdeyiz."

YORUM VE BEĞENİLERİNİZİ BEKLİYORUM BU ARADA HESABIMIN ŞİFRESİNİ KURTARMAMA YARDIMCI OLABİLECEK BİRİ ÇIKARSA LÜTFEN MESAJ ATSIN! Teşekkürler :))

Cold FLOWHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin