Söyle...

1.1K 147 55
                                    

Yazardan,

Kızıllaşan gün kendini akşama teslim ederken, oturduğu terasın soğuğu tüm bedenini buza çevirirdiği halde hissetmeyen Boran, ömrüm dediği kadının yokluğunu iliklerine kadar yaşıyordu.

Derya'nın bıraktığı mektupla sarsıldığı kadar hiç sarsılmamıştı. Hâlâ parmaklarının arasında duran mektupla ayaz geceyi terasta geçirmiş, Devran ne kadar dil dökse de içeri sokamamıştı. Mavi gözlü cesur kadının ondan kolay vazgeçmeyeceğini biliyordu. Biliyordu da kimse Boran'ın bildiklerini bilmiyordu işte. Kendi bağrına taş basmak pahasına, onun yerine karar verirken sadece iyiliğini istemişti. Mutlu olsun, çocuklarıyla oturacağı şenlikli bayram sofraları kursun, sevsin, sevilsin.

Bunu istemek kolay mıydı? Bakmaya kıyamadığın sevdiğine, ömrüne baharı getiren kadına git demek. Şimdi herkesin gözünde Boran suçluydu...

Peki aksini düşünelim. Boran bu olanlara rağmen Derya ile devam etmek istese neler yaşayacaklardı. Mardin, acıların törelerin kavurduğu kurak topraklarda yıllardır yaşananlara kendi hikayeleri de eklenecekti.

Elif'in hamileyken öldüğünü bütün aşiret biliyordu. Bu durumda Derya suçlu ilan edilecek, ağaya evlat veremediği için üstüne kuma gelsin diye baskılar başlayacaktı. Kimse işin aslına inanmayacak, aşık olduğu kadını korumak için yalan söylediği dilden dile dolaşacaktı.

Boran'ın, Derya ile toparlanışı bütün aşiretin dilindeydi. Hanım ağa olarak benimsenmişti bile. Bu topraklarda kalmak onları üzmekten öteye gitmeyecekti.

Peki ya çekip gitseler, yepyeni bir hayata başlasalar bütün bunları arkalarında bıraksalar olmaz mıydı?
Bunu çok düşündü Boran, Kayseri de yada Nevşehir'de ikisi için bi dünya kursalar.

Bu kez de Devran ~ Selma için çanlar çalacaktı. Selma'nın ailesi aşirette kabul görmediği gibi Devran'ın önünü de kesecek aşiret yine Boran'ın peşine düşecekti. Yada Selma'nın üzerine kabul görecek bir kuma istenecekti.

Bayram ağanın Boran'ı toparlama çabası aslında, kanatları altında yetişmiş, evladından ayırmadığı yeğeninin de huzurunu korumak içindi. Boran'a da anlatmıştı, Selma'nın ailesi tekin insanlar değillerdi. Küçük yaşta terk etmiş olmaları genç kadın için şans olmuştu. Yoksa şuan çok kötü yollarda olabilirdi. Devran için ağalık defteri açıldığında aşiretin bunu öğrenmesi hiçte zor değildi.

Öyle bir çıkmazın içine düşmüştü ki, son dönem yaşadıkları ile zaten yerinde olmayan psikolojisi çökmüş. Sağlıklı karar veremez olmuştu. Devran'ın mutlu yuvasına da sebep olmak istemiyordu. Zaten yıllardır aralarındaki bir yılı bulmayan yaş farkına aldırmadan abilik etmiş birini böyle bir durumda bırakamazdı.

Bunları Derya'ya anlatamıyordu, ne olursa olsun gitmeyeceğini belli eden kadını kendinden uzaklaştırmaktan başka çözüm yoktu.

'Sen gönlümü bilerek kırmadıkça senden gitmem' , diyen kadını bu çıkmazdan çıkaracak başka yol bulamamıştı.

Kendileri için mutlu olacakları bir dünya kuramamıştı, o kadar toprağa hükmeden, binlerce insana ekmek veren bir ağaydı ama iki kişinin huzurla yaşayacağı sade bir hayatı bile sevdiğine yaşatamamak çok ağırına gidiyordu. Hele de boş kalan kucağını dolduramayacak olmak, bir evlat verememek içinde yangınlar başlatıyordu.

Yanındaki hareketliliği fark ettiğinde sandalyeye oturan kişiye başını çevirdi, senelerdir bu odanın kapısını açmayan Dilber hanım yanı başında oturuyordu. İkiside sessizliği dinledi bir zaman. Ana oğuldan çok iki yabancı gibiydiler.

Gözlerini annesine hiç değdirmeden konuştu,

"Ben neden analı bir öksüz olarak büyüdüm ana? Neden bi gün başımı okşamadın, oğlum deyip bağrına basmadın, düşünce acıyan dizimi öpmedin?"

Muhtemel Aşk  (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now