Mardin'e Dönüş

1K 114 22
                                    

   Devran'dan

    Oturduğum mavi hastane sandalyesi üzerinde son on gündür yaşadıkları düşünürken, iki elimin arasına aldığım başım ağrıdan çatlayacak seviyeye gelmişti. Şakaklarıma baskı yapıp ağrıyı azaltmaya çalıştığımda önünde beklediğim odadan çıkan doktor ile göz göze geldik. Saatlerdir Selma'nın uyanmasını bekliyorduk. Buruk bir tebessüm ederek koridor boyunca adımlamaya devam etti. Söylenecek söz bulamamış olması durumun trajikomik olmasındandı.

   Sevgili eşim boşanma tebliğatı eline ulaşınca beni, kendini öldürmek ile tehdit etmiş, sonrasında ise  yeterli bulmamış olacak ki fiiliyata dökmüştü. Bunu yaparken bana veda mesajı atıp, kızların saat başı kendisini kontrol ettiğini bildiği halde odasının kapısını dahi kilitlememişti.

   Evet Selma ağır bir depresyon geçirdiğine hepimizi inandırmak için günlerdir yapmadığını bırakmamıştı. Psikolojisinin iyi olmadığı gerçekti fakat çirkin olan onun bunu bile bana ve oğlumuza karşı silah olarak kullanmasıydı.

   Yoğun ısrarım sonucunda Psikoloğa gitmeyi kabul etmiş fakat ilk seansa ilaç kullanmak konusunda o kadar ısrarcı olmuştu ki, Serdar'ın buna gerek olmadığına ikna etmesi mümkün değildi. Sonun da uyuyamadığını iddia ederek uyku ilacı isteyince bunu makul bulan arkadaşım reçeteyi istemeden de olsa yazmıştı. Oysa bebek gibi uyuduğunu, adımın Devran olduğunu gibi biliyordum.

   O şimdiye kadar benim şüpheci yanım ile hiç tanışmadığı için bir nefes gibi ensesinde olduğumu, her anını takip ettiğimi bilmiyordu. Sadece evde ki yardımcıların saatlik kontrollerinden ibaret sandığı takibim aslında çok daha teknolojik ve delil odaklıydı. Derdim ona zarar vermek değil, artık sınırlarını tanıyamadığım kadından evladımı korumaktı. Mesela, hâlâ Havva halam ile görüşüyordu. Psikologa ise sırf ona bir şans daha vereyim diye gelmişti.

    Pekala, şimdi neden hastanedeyiz, çünkü Selma hanım ona uyku ilacı diye verdiğim kutudaki, sıkıştırılmış nane drajelerini içerek intihar etti. Ve kendini buna nasıl inandırdı ise bir türlü uyanamıyor. Yada benim çektiğimi sandığı vicdan azabı içinde boğulmam için bana zaman veriyor.

  Koridorun başından gelen ayak seslerini duyunca başımı o yöne çevirdim. Derya ile Boran'ın koşar adımlarla bana doğru geldiklerini görünce için de bulunduğum duruma rağmen, yüzüme kocaman bir gülümseme yayıldı. Yerimden kalkıp onlara doğru yürüdüğüm de Boran ile sarıldık, sırtıma vuran eli benim için kardeş sıcaklığıydı. O hep benim için çok kıymetliydi, yıllardır hak ettiği mutluluk ellerinden çalınmış olsa da Derya'nın gelişi, onun içindeki kimsenin görmediği hayran olunacak Boran'ı bulup çıkarışı hepimize umut olmuştu.

    Derya'da onun peşinden bana sarıldı, işin açığı Selma'nın saçma imâlarından sonra bana mesafeli davransa da boynum kıldan inceydi. Fakat o her zaman ki gibi kendi doğru bildiğinden şaşmadı. İlk sorduğu ise bunca olup bitene rağmen Selma oldu,

    "Devran, Selma nasıl? Zamanında yetiştirdik dedi Murat ama... Uyanmadı mı?"

    Acı bir tebessüm, biraz evvelki gülümsemenin yerini alırken,

    "Hadi cafeterya da bi çay içelim." deyip merdivenlere doğru yürüdüm.

   Peşimden birbirlerine bakıp kaldıklarına eminim.

    Çayımızı içerken olup biteni anlattım. Açıkçası ikisinin desteğine de çok ihtiyacım vardı. Özellikle Derya'nın dönüşü Tuğra için çok önemliydi. Ne kadar olaylardan uzak tutmaya çalışsam da gücüm yetmiyordu.

   "Sen hiç merak etme Devran biz Tuğra ile ilgileniriz." diyen Derya'nın gözlerinde ki samimiyeti özlemiştim. Hep bir kız kardeşim olsa derken, yıllar sonra karşımaza çıkan bu mavi gözlü kadının hayatımız da bu kadar kökten değişiklik yapacağını, ne Boran ne de ben bilemezdik.

Muhtemel Aşk  (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now