Bölüm 9

3.1K 90 9
                                    

     Ev, uzun zamandır görmediği kadar kalabalık ve hareketli. Çocuklar bir içeri, bir dışarı koşturup duruyorlar. Herkes bu kutlu günün tadını çıkarmak için sözleşmiş. Erkekler, bahçede; kadınlar ise

içeride. Yas havası bir tarafa atılmış, düğün dernek tatlılığı sarmış her yanı. Her biri, aynı anda konuşuyor ve bir curcuna almış başını gidiyor. Kahveler ağır ağır közde pişmekte. Yüzlerde birbirinden ayrı güzellikte gülümsemeler. Ortada fır dönen çocuklardan biri:

''-Şen ola düğün!!!!Şen ola!!!!'' diye inletmeye başladı ortalığı. Sonra fark etti ki sümükleri yine akıyor. Gayet içten bir hareketle koluna sildi.T ürküye devam....Oradakiler bu manzaraya gülüştüler. Sesi, yüz bulmanın tizliği ile perde perde artmakta. Ağzı kulaklarında. Takılmayı seven biri:

''-Lennnn! Ne bu hal? Sankim sen damat olacaksın!..''Çocuk yanıt bile vermedi. Daha da azıttı. Hem söylüyor hem oynuyor.

''-Şen ola düğün! Şen ola! La la la la!''

''-Bak hele hiç duyuyor mu?'' diyen yaşlı Hüsmen, kayda alınmadığını görünce, akranlarına döndü:

''-Büyürler, evlenirler. Yalan dünya, oyalan doya doya!..''

Oturanlar gülüştüler. Başka bir konuya dalıp gittiler. Reyhan, elinde kahve tepsisi ile kapıdan göründü. Çocuklar hemen yol açtılar ona ama, dalgın, ruhunu kaybetmiş gibi....En yaşlılardan başlayarak, sırayla herkese kahve ikram ediyordu..İşte tam Sali'ye yönelmişti ki göz göze geldiler. Sali sevgi sevgi bakıyordu, Reyhan ise bir şey hissetmeden boş boş....Son kahve fincanı da sahibini bulduktan sonra, Reyhan mutfak tarafına gitti. Görmese de Sali'nin bakışlarının üzerinden ayrılmadığını hissediyordu. Düşünüyordu ha bire:

''-Nasıl olacaktı ki bu? Gönlü başkasındayken?'' Annesine söylemişti utana sıkıla da şunları duymuştu:

''-Sanki biz evlendiğimizde tanır mıydık birbirimizi? Büyükler karar verdi, bize evlenmek düştü. Sonradan aşk mı sevgi mi her neyse, o oldu. Bak nasıl mutluyuz babanla! Nikahta keramet var, diyen pek doğru söylemiş. Hele bebelerin de oldu mu değme güzelliğine. Tek can gibi yaşar gidersiniz.''

   Reyhan için öyle değildi ki......Anasına böyle konuşmak kolaydı. Kendi gibi aşık olup ayrılmamıştı. Durum daha farklıydı. Hop diye unutulmuyordu. Gönlü hala Cemal'deydi ve hala ölürcesine seviyordu onu. İçinden derin bir of çekti. Ne yapabilirdi ki? Gerçi babası kendisiyle konuşmuştu:

''-Kızım! İşler senin bildiğin gibi değil. Yaşın yerinde. Yuvanı kur. Yarın ne olacağımız belli değil. Belki de topraklarımızdan ayrılmak zorunda kalacağız. Başında bir erin olsun. Ben bugün varım, yarın yokum. Gözüm arkada kalmasın.'' demiş , bir süre sessiz kalıp esas konuya gelmişti:

''-Bir kısmet çıktı. Düşündüm hayırlı da bence. Ahmet Ağa'nın oğlu Sali.'' derken Reyhan afallayıp kaldı. Hala unutmamış mıydı o Reyhan'ı? Askere gitmiş, dönmüş, aradan nice zaman geçmiş. Hala....Babası devam etti:

''-Askerliğini yaptı. Mesleği de var. Şimdiden yaptığı ayakkabılar pek tutuldu. Derneğe aldılar. Velhasıl, işi gücü yerinde, kazancı iyi, ailesine rahatlıkla bakar. Eli yüzü de düzgün. Ötesi can sağlığı.''

    Diyecek bir şey bulamadı Reyhan, ,sadece sustu. Hayır dese, kimi vardı ki beklediği? Evet dese, hiç sevmediği biriyle de olmazdı. Tabii, babasına hayır diyemezdi. Büyükler, zaten aralarında kararı almışlardı. Sadece önüne baktı. Babası memnun.

   Kendisi ise başka alemde. Yaşamının yeni yönünü bulduğu gün oldu, o gün. Karşı çıksa, neden?Cemal evlenmiş gitmişti. Sonsuza kadar evde durdurup bekletmezlerdi. Eninde sonunda evlendireceklerdi. Bu yüzden sustu, susmak zorunda kaldı .Ve yeni bir evreye başlamıştı hayatı....

    İşte insanın her şey ne kadar anlamsız, boş diye düşündüğü aşama. Hayat durmadan üzüyor ve şaşırtıyordu genç kızı. Yorgundu hem de çok. Son birkaç ay, bir ömür misali geçti. Ömründen ömür gitti. Hisleri alınmış bu boş bedeni kalmıştı geri. Sırf ailesi için, unuttum dese de dili, yüreği ağır enkaz yeri. Bazen yalvarıyordu içinden:

''-Allahım! Bana güç ver ki unutayım. Bu her sabah doğup akşam ölmek gibi....Güç ver Yarabbi'm! Aklımdan, gönlümden gitmiyor düşüncesi. Günbegün tüketiyor. İçim ikiye bölünmüş. Bir yanım sevdiklerim, bir yanım sevdam. Ağıt dolu önüm, arkam. Vazgeçmiyor bu kulun! Yardım et!''

        İnsanların başına gelebilecek en kötülerden biridir bu: Karşılıksız sevmek. Boş sevda da denir. Mutluluk getirmez. Hüsran üstüne hüsran gelir.Ölsem de kurtulsam, bile dedirtir. Ama ölmek de kolay olmaz bazen, tıpkı yaşamanın da kolay olmadığı gibi.....Büyük irade, yıllar evvelinden yazmıştır kulunun kaderini. Ben istemiyorum denmez. Yön belirlenmiştir. Yapılması gereken, ne yazıldıysa yaşamak.

      İsyan da faydasız,susmak da....Annesi hemen işe koyulmuştu. Pat diye konuya girmedi zaten. Kız evi, naz evi ama, Sali'nin annesi Ayşe'nin konuyu açmasına zemin hazırladı.  Gerçi onların da gönlü vardı. Bostana giderken, tesadüfen karşılaştılar sözüm ona. Gülsüm biliyordu Ayşe'nin bostana gideceğini ama, yolda rast gelmişlerdi işte, yani.....Gülsüm:

''-Ayşe! Nereye böyle?''

''Bahçeye varayım oradan da bostana geçerim dediydim. İş çok, bitmiyor. Sen nereye?''

''-Bostana. Reyhan iyileşti de sevdiklerini alıp götüreyim dedim.''

''-Maşallah!''

''-E artık kendini toparladı, iyileşti. İsteyenleri de var, hayırlısı kim ise evereceğiz.''

Gülsüm taşı gediğine koymuştu. Ayşe durur mu?:

''-Bak kardeşim Reyhan'ı pek severim. Becerikli, güzel kız. Oğlum Sali de pek beğenir. Ne etsek?Bu iş olur mu ?''

''-Ben bilmemmmmm! Babasıyla bir görüşün derim. Hayırlısı!''

''-Doğru dersin. Benim adama deyiverem de kısmetse olsun. Reyhan'ı başkasına kaptırmayalım. Kal sağlıcakla.''dedi Ayşe hızla yürüyüp gitti.

   Gülsüm'ün gözleri parladı.''Ne akıllı kadınım!''diye geçirdi içinden. ''Bu işi de hallettim.! Allah'ın izniyle Reyhanım da yuvasını kuracak inşallah!''

    Keyifli, keyifli sekerek evin yolunu tuttu. Zaten bostana gitmiyordu ki.....Gider gibi yapıyordu....Şimdi kendilerine düşen Sali'nin ailesini beklemekti .Eeee!.... Hayırlı ise olurdu.

             Reyhan, bu sıralarda evde, hala babasının dediklerini düşünüyordu. Sonunda kabullendi, yazılan neyse boyun eğmekten başka çaresi yoktu. Belki de anasının dediği gibi unuturdu ya da babasının söylediği gibi hayırlı olurdu. Direnecek gücü kalmamıştı. Seni öldüreceğiz deseler, gözlerini yumup kabullenirdi. O derece güçsüz,o derece bitkin....Ve ne olacaksa olsun frekansına geçti. O günden itibaren, cansız bir bebek gibi, ne dendiyse uydu.

    Eskilerden bir söz vardır:''Gönlün ateşler coşturan denizi duruldukça, her hasret yarası tende bir kan girdabı oluşturur.'' Her gün, onu bir üzüntüden alıp, öbürüne atacaktı. Ta ki yorgun yüreği nereye kadar dayanırsa.........

             Duydukları ile derin bir uykudan uyandı sanki. Sali'nin babası Ahmet Efendi:

''-Gelelim esas konuya. Allah'ın emri, peygamberin kavliyle kızın Reyhan'ı oğlum Sali'ye istiyorum.''

Reyhan daha önceden bildiği sarsıntıyı bir kere daha yaşarken, babası:

''-Ne diyelim? Kısmetse, hayırlısı ise olsun!'' dedi.

Reyhan, zor duyulur bir sesle kendi kendine konuştu adeta:

''-Hoşça kal Cemal! Buraya kadar.Belki öte dünyada kavuşurum sana.......''






SEVMEK ÇOK ZOR (1) (RUMELİ  YÜREĞİM)(TAMAMLANDI)Место, где живут истории. Откройте их для себя